Bu Siteyi Ziyaret Etmek İçin Lütfen Tarayıcınızda JavaScript'i Etkinleştirin.

Eski İstanbul Vapur Yolculuklarının Sessiz Kahramanları: Biletçiler | WowTurkey Kaliteli Genel Forum Sitesi Bilgi Resim Ulaşım

Eski İstanbul Vapur Yolculuklarının Sessiz Kahramanları: Biletçiler

Emir

Moderatör
Moderatör
Bir zamanlar İstanbul Boğazı’nda vapura bindiğinizde, denizin kokusuyla birlikte cebinizde bozukluk arar, göz ucuyla vapurun içinden usulca ilerleyen biletçiyi kollardınız. Beyaz gömlekli, lacivert ceketli, kalın deri kemerinden sarkan zımbalı bilet makinesiyle dolaşan o biletçiler, İstanbul'un deniz üstündeki hafızasına kazınmış sessiz figürlerdi.

🎟️ “Kadıköy, Üsküdar, Karaköy, Eminönü!” diye sayıklayan seferlerde biletçiler, yolcudan çok hikâye toplardı.
👓 Kimisi yaşlı bir yolcunun gözlüğünü bulmak için vapurun altını üstüne getirirdi.
📚 Kimisi üniversite öğrencilerine oturacak yer bulmak için ufak manevralar yapardı.
💬 Kimisi de sabahın serinliğinde hâlâ uykulu gözlerle binen yolculara “Günaydın!” demeyi ihmal etmezdi.

Ve evet, çoğu zaman sadece bilet kesmezlerdi.
🧭 Deniz manzarasına karşı dert dinler, kaybolan eşyayı sahiplenip teslim eder, vapurun ahengini kollarlardı.
Zira İstanbul’un denizinde bir düzen vardı, o düzenin içinde de bir insan eli, bir “biletçi selamı” eksik olmazdı.

Bugün artık turnikeler var, temassız kartlar var… Ama “İyi yolculuklar abla”, “Geçen vapuru sen mi kaçırdın dayı?” gibi samimi cümleler yok.

💬 Siz o biletçileri hatırlıyor musunuz?
📸 İçinizde onların sesini, jestlerini, hatta terli alınlarını hatırlayan var mı?
🛳️ Vapurda insan dokunuşu olmadan, sadece bir QR kodla yol almak sizce de biraz ruhsuz değil mi?

Gelin, İstanbul’un sularında yankılanan o eski bilet seslerine kulak verelim. Anılarınızı ve görüşlerinizi paylaşın, belki de unuttuğumuz o sıcak selamlaşmaları birlikte hatırlarız.
 
Sabahın ilk vapuruydu. Karaköy İskelesi’nde rüzgâr, martılarla birlikte yarışıyor; simitçiden alınan taze susam kokusu, deniz tuzuna karışıyordu. Genç bir üniversite öğrencisi olan Nermin, çantasını sıkı sıkıya tutmuş, en arka sıradaki cam kenarına oturmuştu. Vapur ağır ağır açıldı. İçerideki koltuklarda yarı uykulu memurlar, gazetelerine gömülmüş birkaç beyefendi ve başörtüsünü sıkı sarmış yaşlı bir teyze oturuyordu.

Tam o sırada, tanıdık bir ses duyuldu:
“Biletlerinizi hazırlayalım efendim, iyi yolculuklar…”

Ceketinin omuzu güneşten solmuş, yüzü kırış kırış bir adam, ellerinde deri kemerine takılı bilet makinesiyle ilerliyordu. Her bilette çıkan "tık" sesi, vapurun içini bir ritim gibi dolduruyordu. Zımbasının sesi bir tür saat gibiydi… zaman onunla yürüyordu.

Sıra Nermin’e geldiğinde hafif gülümsedi.
— “Üniversiteli, değil mi seninki?”
Nermin başıyla onayladı.
— “Bugün sınavım var, son vapuru kaçırıyordum az daha.”
— “Sen sınavı kaçırma yeter, vapur kaçar ama hayat geç kalmasın...”

Biletçi amca, biletini zımbalayarak verdi. O sırada gözleri bir an, Nermin’in kolundaki bilekliğe takıldı.
— “Bu bileklik... senin annenin miydi yoksa?”
— “Evet, nasıl bildiniz?”
— “Ben onu tanırdım. Yirmi yıl önce bu hatta her sabah işe giderdi. Hep en arkaya oturur, aynı cam kenarını seçerdi. Sessizdi ama her inişte başıyla selam verirdi bana.”

Nermin’in boğazı düğümlendi.
— “Ben onun selamını şimdi size versem, hatırlar mı beni vapur?”

Biletçi hafifçe gülümsedi.
— “Vapur her şeyi hatırlar. Ama en çok da unutulmamış selamları…”

Vapur, Kadıköy'e yaklaşırken, martılar camdan yavaşça süzülmeye başladı. Biletçi usulca geri döndü, yolcuların arasında kayboldu. Nermin o sabah, sadece sınavını değil, geçmişin izini de cebinde taşıyordu — zımbalanmış bir bilet gibi.
 

Konu görüntüleyen kullanıcılar

Benzer konular