Aydın Çine ilçesinin barındırdığı üçüncü yerleşim, diğer ikisine göre çok farklı bir karaktere sahiptir. Bu, bir köyden daha büyük değildir, fakat kalıntıları öyle dikkat çekici ve alışılmadıktır ki, buradan daha büyüleyici bir yer yoktur. Biraz uzak olan bu yerde, layıkıyla bir gezi için bütün bir gününüzü ayırmanız gereklidir. Yerleşim, eski Çine’nin yaklaşık 6,4 km doğu güneydoğusundaki dağlık bölgedir.
Buraya Ovacık köyünün yolu ile ulaşabilirsiniz. Fakat bugün Gerga antik kentine ulaşmanın en iyi yolu, eski İncekemer Köprüsü’ne kadar yeni Çine anayolunu kullanıp, buradan yukarıya yürümektir. Çine çayından karşıya köprü vasıtasıyla ya da az bir mesafe önünde bulunan, Çine ilçesinden daha yakın bir noktadaki dereden taştan taşa atlayarak geçebilirsiniz; bu seçim tamamen sizin zevklerinize bağlıdır.
Her iki şekilde de, antik kentin ilk belirtisi ile kuzeye doğru bir saatlik tırmanıştan sonra karşılaşılır. Burada yazın kuruyan, fakat kışın güneye akarak Çine çayına karışan bir dere yatağının her iki yanında, üzerinde yaklaşık 91 cm yüksekliğindeki Yunan harfleriyle “GERGA” yazılı büyük birer kaya bulunmaktadır.
Batıdaki kayanın üzerindeki isim, kayanın doğu ve kuzey yüzleri arasında bölünmüştür. Bu antik yol levhası arasında görecekleriniz eşsizdir. Fakat ziyaretçiler, Gerga’da yol boyunca tekrar tekrar karşılaştıkları bu yol levhaları karşısında şaşkınlıklarını gizleyemezler; en azından on dokuz yerde daha şehrin imi aynı iri harflerle kayaların üzerine yazılmıştır. Fakat hepsi aynı şekilde değildir; bazen Gergas, bazen de Gergakome şeklinde görülür.
Bahsedilen noktanın hemen batısında dik bir yamaç vardır. Bunun zirveye yakın bir yerinde, ikinci sürpriz olarak karşımıza arka üstü devrilmiş kolosal bir heykel çıkar. Ayak bileklerinin biraz yukarısından kırılmış olan heykelin kaidesi de yanındadır.
Bu geniş omuzlu, dimdik ayakta duran bir kadın heykelidir. Kolları yanında, ayakları ise biraz ayrıktır. Yüzü ve başı çok tahrip olduğundan siması ayırt edilemez. Göğsünün üstünde, 203 mm yüksekliğindeki harflerle "Gerga" yazmaktadır.
Ziyaretçiler, buradan kuzeybatıya doğru yukarıdan çıkarken kayaların üzerindeki birçok "Gerga" ya da "Gergakome" yazısını geçecektir.
Bunlardan biri Latin harfleri ile yazılmıştır. Bundan sonra bir sırtla, esas kalıntıların bulunduğu doğudaki tepeye gelinir. Burada ev olduğu anlaşılan bir grup yapı vardır. Bunlar, oldukça kötü durumda olmalarına rağmen kapı dikmeleri hâlâ ayaktadır. Buradan aşağıya, her iki yanında duvarlar olan ve içinde yine "Gerga" isminin yazılı olduğu görülen bir yol inmektedir.
Yamacın daha aşağısında ise, başka bir ilginç özellik olarak, üzerinde Yunan harfleri ile "Gerga Enbolo" yazan, üstü düz ve meyilli büyük bir kaya vardır. İkinci kelimenin ne demek olduğu bilinmemektedir; fakat büyük olasılıkla köydeki toplantılarda konuşmacı platformu olarak kullanılan ve düz kaya anlamına gelen "Rostrum" demektir.
Kuzeydoğuya doğru daha yükseğe çıkıldığında, tamamı ilgi çekici olan şehir merkezine ulaşılır. Burası tamamen Karia tarzındaki kavisli teras duvarlarıyla birlikte payandalarla desteklenmiştir.
Terasın üzerindeki bir grup eser tam anlamıyla eşsizdir. Gözler ilk önce çatısıyla birlikte mükemmel bir şekilde korunmuş olan yapıya takılmaktadır. Bu hiç şüphesiz ki bir tapınaktır. İçi boştur ve kapının iki yanındaki gizli yer şeklindeki iki dolap haricinde tamamen düzdür. Çatı, ahşap taklidinde taş kirişler ve yassı taşlardan inşa edilmiştir. Kapının üzerindeki alınlıkta "Gerga" yazmaktadır.
Tapınak hiç şüphesiz ki tüm yerleşimin en değerli parçasıdır. Fakat terasın doğu ucundaki kalıntılarda en az onun kadar dikkate değerdir. Bunlar 3,35 m yüksekliğindeki taş steldir. İki boyutlu piramit gibi yukarıya doğru incelirler ve bunların arasında kaidesinin üzerinde durabilen bir heykel vardır. Hala ayakta olan iki stelin her ikisinde de Gerga yazmaktadır.
Bunlar, göze çok çarpacak şekilde düzenlenmiştir. Fakat heykel kırılmış, terastan aşağı düşmüştür. Bunun da boyutları ve görünüşü daha önce bahsedilen heykelle aynıdır; fakat başı ve ayakları kaybolmuştur. Göğsünde diğerindeki gibi yazı yoktur; ismin sterlin üzerinde yazmasının yeterli olduğuna inanıyorum.
Terasın güneydoğu köşesinde yer alan yüzeyi oyulmuş ve oluk gibi birer deliği olan iki blok bulunmaktadır. Bunların üzüm ya da zeytin ezmek için kullanıldığı düşünülse de gerçek amaçları kesin olarak bilinmemektedir.
Batıya doğru ileride, olağanüstü diğer bir anıt vardır. Bu, kare planlı büyük bir kaide ve üzerinde baş kısmı kırılmış muazzam bir heykeldir; yüksekliği 4,27 m’nin üstündedir. Fransız araştırmacı G. Cousin, 1899 yılında bunu daha iyi bir durumda görülmüştür.
Dik bir şekilde ayakta duran heykelin elleri, birer kaide üzerinde duran silindirik direklerin üzerindedir. Vücudu, göğüsündeki dört küçük delik haricinde tamamen düzdür. Bu delikler muhtemelen bir çeşit levha yerleştirmek içindir. Cous’in gördüğü ve “kocaman ağzıyla” ve birbirinden ayrık küçük gözleriyle kesinlikle anormal olarak tanımlandığı baş kısmı bugün yoktur; baş muhtemelen bir peçe ile örtülmüştü. Kaidenin en alt basamağında, sağ uçta bir aslan başı, sol uçta yarım daire şeklinde bir çıkıntı vardır.
Bir basamak üstünde tam ortada ise, bir boğa başı yer almaktadır. Aynı platform üzerinde birkaç adım doğuda çıkıntı yapmış, üzeri sekiz rakamı gibi bitişik iki top şeklinde beş motifle süslü bir çeşit kaide vardır. Bunlar yarım daire şeklinde sıralanmıştır. En büyüğü 76 cm uzunluğundadır. Bu şaşırtıcı şeyler hakkında Couis’in yorumu heykelin sağ ayağının parmakları olduğudur ki bu inandırıcı olmaktan çok uzaktır.
Anıtsal Çeşmeler böyle susuz kalan yerleşim yerleri için çok önemlidir. Antik Kentin kutsal alana yakın gömülme isteğine uygun olarak rahiplerin ya da önemli kişilerin yer aldığı düşünülür.
Son düzenleme: