Risale-i Nur Külliyatı

turgutkuzan

Paylaşımcı Üye
Risale-i Nur Külliyatı

Risale-i Nur; asrımızın anlayış ve ihtiyacına göre yazılmış bir Kur’an tefsiridir.

Konu sırası takip etmeyen, güncel, İslami ve imani konularda Said Nursi tarafından 1925 yılında yazılmaya başlanmış, 24 yılda tamamlanmış kitap ve kitapçıklardan oluşur.

Diğer tefsirlerden farkı

Risale-i Nur Külliyatı Emirdağ Lahikası isimli eserde şu ifade mevcuttur :

“Zaman tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsiz Cennete gidenler çoktur, imansız Cennete giden yoktur”
diye bütün kuvvetimizle imana çalışmışız.
Ben hocayım, şeyh değilim.
Dünyada bir hanem yok ki, nerede tekkem olacak?

Risale-i Nur Külliyatında tüm ayetler tefsir edilmemiştir. Çoğunlukla iman esaslarını içeren ayetler tefsir edilmiştir.

Risale-i Nur Külliyatı sözler isimli eser şu ifadelerle başlar :

Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin.
Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilâtıyla, sekiz hikâyeciklerle birkaç hakikati nefsimle beraber dinle.
Çünkü ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum.
Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim Sekiz Sözü biraz uzunca nefsime demiştim.
Şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.

Küçük sözler isimli kitapÇIKlardada yer alan bu HİKAYECİKLER Risale-i Nur Külliyatının muhtevitanı hakkında fikir vermek için yeterlidir.

Konunun devamında külliyattan dikkatimi çeken hususları paylaşmaya çalışacağım.
 
Son düzenleme:
Risale-i Nur Külliyatı Emirdağ Lahikası isimli eserde şu ifade mevcuttur :

“Zaman tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsiz Cennete gidenler çoktur, imansız Cennete giden yoktur”.
Güzel tespit. 100 önce bu asır için söylenmiş gibi…
 
Birçok defa dua ediyoruz, kabul olmuyor.

Kaynak:
Risale-i Nur Külliyatı / Sözler / Yirmi Üçüncü Söz / Birinci Mebhas / Beşinci Nokta

Eğer desen: “Birçok defa dua ediyoruz, kabul olmuyor.
Halbuki âyet umumîdir, her duaya cevap var ifade ediyor.”

Elcevap: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır.
Her dua için cevap vermek var; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenab-ı Hakk’ın hikmetine tabidir.
Mesela, hasta bir çocuk çağırır:
  • “Yâ Hekim! Bana bak.”
    Hekim:
  • “Lebbeyk” der, “Ne istersin?” cevap verir.
    Çocuk:
  • “Şu ilacı ver bana” der.
    Hekim ise ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez.
    İşte Cenab-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hazır nâzır olduğu için abdin duasına cevap verir.
    Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat insanın heva-perestane ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasıyla ya matlubunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.
 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Risale-i Nur külliyatının Münazarat isimli eserinde şu ifade mevcuttur :

Alıntı
Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz.
Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz.
İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız.
Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz.
 
  • Beğen
Tepkiler: Furkan

Konu görüntüleyen kullanıcılar

Benzer konular