Yeni yasa tasarısıyla birlikte turizm sektöründe çalışanlar için öngörülen “10 gün çalışma – 1 gün izin” düzenlemesi, sektörde hali hazırda var olan personel sorununa tuz biber ekme riski taşıyor. Bu düzenlemeyi savunan bazı çevreler, tasarının ay içinde toplamda 4 günlük izin hakkını etkilemediğini, sadece bu izinlerin haftalık bazda değil, farklı periyotlarla kullandırılacağını savunuyor. Ancak konuya bu kadar yüzeysel ve teknik yaklaşmak, sektörün insan kaynağı gerçeğini görmezden gelmek anlamına geliyor.
Turizm, özellikle yaz sezonunda yoğun tempoda emek isteyen bir sektör. 10 gün boyunca kesintisiz çalışmak, ardından yalnızca 1 gün dinlenme hakkı tanımak, insan sağlığını, verimliliği ve iş doyumunu ciddi şekilde tehdit eder. Bu tempo, ne fiziksel ne de zihinsel açıdan sürdürülebilirdir. Birçok çalışan için bu durum, zaten zor koşullar altında yürüttükleri mesailerini daha da katlanılmaz hale getirecektir.
Yasanın izin süresiyle oynamadığı iddia edilse de, uygulamadaki gerçeklik çalışanlar açısından çok daha yıpratıcıdır. Üstelik kamuoyuna ve sektöre bu tasarı hakkında yeterince açık ve şeffaf bir bilgilendirme yapılmamıştır. Belirsizliklerin hâkim olduğu bu ortamda, çalışanlar haklarının nasıl etkileneceği konusunda kaygı duymakta, işverenler ise yeni düzenlemenin operasyonel karşılığını anlamakta zorlanmaktadır.
Bu gidişat devam ederse, turizmde zaten kronikleşmiş olan personel açığı daha da derinleşecektir. Özellikle eğitimli, deneyimli ve yabancı dil bilen çalışanlar, bu ağır tempolu ve değersizleştirici sistemden uzaklaşmayı tercih edecektir. Yerine yeni personel bulmak ise, eğitim eksikliği ve motivasyon düşüklüğü nedeniyle hizmet kalitesinde ciddi düşüşlere yol açacaktır.
Turizm, ülkemizin en büyük gelir kalemlerinden biri. Ancak bu geliri sağlayan en önemli unsur insan gücüdür. Eğer bu insan gücünü böylesi yorucu ve motivasyon kırıcı şartlarla çalışmaya zorlarsak, kazandığımız dövizlerin bedelini sektörden kopan binlerce nitelikli emekçiyle ödeyebiliriz. Bu nedenle yasa tasarısı yeniden ele alınmalı, sektör temsilcileri ve çalışanlarıyla istişare edilerek, adil, şeffaf ve sürdürülebilir bir düzenleme yapılmalıdır.
Turizm, özellikle yaz sezonunda yoğun tempoda emek isteyen bir sektör. 10 gün boyunca kesintisiz çalışmak, ardından yalnızca 1 gün dinlenme hakkı tanımak, insan sağlığını, verimliliği ve iş doyumunu ciddi şekilde tehdit eder. Bu tempo, ne fiziksel ne de zihinsel açıdan sürdürülebilirdir. Birçok çalışan için bu durum, zaten zor koşullar altında yürüttükleri mesailerini daha da katlanılmaz hale getirecektir.
Yasanın izin süresiyle oynamadığı iddia edilse de, uygulamadaki gerçeklik çalışanlar açısından çok daha yıpratıcıdır. Üstelik kamuoyuna ve sektöre bu tasarı hakkında yeterince açık ve şeffaf bir bilgilendirme yapılmamıştır. Belirsizliklerin hâkim olduğu bu ortamda, çalışanlar haklarının nasıl etkileneceği konusunda kaygı duymakta, işverenler ise yeni düzenlemenin operasyonel karşılığını anlamakta zorlanmaktadır.
Bu gidişat devam ederse, turizmde zaten kronikleşmiş olan personel açığı daha da derinleşecektir. Özellikle eğitimli, deneyimli ve yabancı dil bilen çalışanlar, bu ağır tempolu ve değersizleştirici sistemden uzaklaşmayı tercih edecektir. Yerine yeni personel bulmak ise, eğitim eksikliği ve motivasyon düşüklüğü nedeniyle hizmet kalitesinde ciddi düşüşlere yol açacaktır.
Turizm, ülkemizin en büyük gelir kalemlerinden biri. Ancak bu geliri sağlayan en önemli unsur insan gücüdür. Eğer bu insan gücünü böylesi yorucu ve motivasyon kırıcı şartlarla çalışmaya zorlarsak, kazandığımız dövizlerin bedelini sektörden kopan binlerce nitelikli emekçiyle ödeyebiliriz. Bu nedenle yasa tasarısı yeniden ele alınmalı, sektör temsilcileri ve çalışanlarıyla istişare edilerek, adil, şeffaf ve sürdürülebilir bir düzenleme yapılmalıdır.