Ataol Behramoğlu

Ataol Behramoğlu, 13 Nisan 1942’de, Azerbaycan kökenli bir ailenin çocuğu olarak babasının yedek subaylığı sırasında Çatalca’da doğdu.

Çocukluk ve ilk gençlik yılları, ziraat müdürü olan babasının görevi nedeniyle Türkiye’nin çeşitli yörelerinde geçti. İlkokul üçüncü sınıfa kadar Kars’ta öğrenim gördü. İlk, orta ve lise öğrenimini Çankırı’da tamamladı.

Bir süre Ankara Hukuk Fakültesi’ne devam etti, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nün derslerini izledi, aynı fakültenin Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1966) .

İlk şiir kitabı “Bir Ermeni General” 1965’te, kitaplaşan ilk çevirisi “İvanov” (Anton Çehov) 1967’de basıldı. Mihail Yuryeviç Lermontov’dan ilk şiir çevirilerini de bu dönemde yaptı.

60’lı yıllar toplumcu kuşağının manifestosu niteliğindeki şiirlerden “Bir Gün Mutlaka”yı 1965’te yayımladı. 1969’da “Ant” dergisinde birkaç sayı yayımlanan “Toplumcu Genç Şairler Savaş Açıyor” başlıklı oturumda yeni toplumcu şiir üstüne görüşlerini açıkladı. 1970’de yayımlanan ikinci şiir kitabı “Bir Gün Mutlaka”, kuşağının öncü yapıtlarından biri olarak kabul edildi. 1970’de İsmet Özel ile yayımlamaya başladıkları “Halkın Dostları” dergisi geniş yankı uyandırdı. Aynı yıl, Maksim Gorki’den çevirdiği “Yaşanmış Hikâyeler” yayımlandı.

Ataol Behramoğlu 1970 yılı sonbaharında dört yıl sürecek ilk yurtdışı yolculuğuna çıktı. 1972’ye kadar Londra ve Paris’te yaşadı. Paris’te Louis Aragon ve Pablo Neruda ile tanıştı. Aragon’un yönetimindeki “Les Lettres Françaises”de, Abidin Dino çevirisiyle, “Bir Gün Mutlaka” dan bir bölüm yayımlandı. Paris’te Théatre de Liberté’nin kuruluş çalışmalarına katıldı (1971) . İlk oyun “Légendes à Avénir / Geleceğe Masallar” için bölümler yazdı.

1972 sonbaharında Sovyet Yazarlar Birliği’nin çağrılısı olarak gittiği Moskova’da yaklaşık iki yıl kalarak Moskova Devlet Üniversitesi’nde stajyer olarak Rus Edebiyatı üzerine çalıştı. Yurtdışında bulunduğu sırada, daha önceki dönemin ürünü çevirileri (Puşkin, Bütün Hikâye ve Romanları, 1972) ve yurtdışı dönemin ürünü şiirlerden oluşan üçüncü şiir kitabı “Yolculuk, Özlem, Cesaret ve Kavga Şiirleri (1974) ” Türkiye’de yayımlandı.

Ataol Behramoğlu 1974’te ülkeye dönüşünden bir süre sonra Muhsin Ertuğrul yönetimindeki İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda dramaturg olarak çalışmaya başladı. 1975’te kardeşi Nihat Behram ile çıkardıkları edebiyat-kültür dergisi “Militan” (kimi sayıları beş bine ulaşan tirajıyla) büyük ilgi gördü. Bu dönemde Ataol Behramoğlu’nun “Ne Yağmur…Ne Şiirler…(1976) ”, “Kuşatmada (1978) ”, “Mustafa Suphi Destanı (1979) ”, “Dörtlükler (1980) ” adlı kitapları yayımlandı.

1977’de bir Atina gezisinde Yannis Ritsos ile tanıştı. 1978’de Sofya’da Dünya Yazarları 1. Kurultayı’na Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Burhan Arpad ile Türkiye Temsilcisi olarak katıldı. 1979’da Türkiye Yazarlar Sendikası genel sekreteri oldu. Aynı yıl, kızı Barış doğdu. “Sanat Emeği” dergisinin kurucuları ve yazı kurulu üyeleri arasında yer aldı.

1980 darbesi sonrasında dramaturgluk görevinden ayrılmak zorunda kaldı. “Ne Yağmur…Ne Şiirler…”in yeni basımının mahkemece “toplatılması ve imhası”na karar verildi. Ataol Behramoğlu bir hafta Selimiye’de göz hapsinde tutuldu. Kitap daha sonra beraat etti.

“İyi Bir Yurttaş Aranıyor” başlığı altında topladığı şiirler Türkiye’de “siyasal kabare” türünün ilk örneklerinden biri olarak birçok kez izleyiciye sunuldu (1981) . Aynı yıl Yunanistan’da “Türkiye, Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum” adıyla yayımlanan kitabı, şiirlerinden yabancı bir dilde ilk seçmelerdi. Kitap kısa sürede birkaç kez basıldı.

Dünya şairlerinden Rusça, İngilizce, Fransızcadan yaptığı çevirileri “Kardeş Türküler” adlı bir kitapta topladı (1981) . “Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi”nin ilk çalışmalarına başladı.

1982 mart ayında Barış Derneği kurucu ve yöneticisi olarak tutuklandı. Maltepe Askeri Cezaevi ve Sağmalcılar Cezaevi’nde on ay tutuklu kaldı. Cezaevinde bulunduğu sırada, Asya-Afrika Yazarlar Birliği 1981 Lotus Ödülü’nü kazandı.

Şiirlerinden seçmeler tek ciltte yayımlanarak birçok kez yeni basım yaptı (1983) . Lermontov’dan şiir çevirileri kitaplaştı (Hançer, 1983) .

1983 kasım ayında, devam eden duruşmaların, katılmadığı son oturumunda 8 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Ataol Behramoğlu 1984 başlarında ülkeden gizlice ayrılmak zorunda kalarak Fransa’ya gitti. Bir süre sonra ailesini de – pasaport verilmediği için – yine gizlice ülke dışına çıkardı.

1989 haziran ayına kadar sürecek bu ikinci yurtdışı döneminde Paris Sorbonne Üniversitesi “Centre de Poétique Comparée” bölümü çalışmalarına katıldı. 1986’da Paris’te Fransızca Türk edebiyatı dergisi “Anka”yı kurdu ve yönetti.

Bu yıllarda Ataol Behramoğlu Avustralya’dan Finlandiya’ya birçok ülkede katıldığı toplantılarda konuşmalar yaptı, şiirlerini okudu. Şiirlerinden Macarcaya yapılan bir seçmeler 1988’de Budapeşte’de “Europa” yayınevince yayımlandı. Almanya’da (daha sonra Türkiye’de) “Kızıma Mektuplar (1985) ”, “Türkiye, Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum (1985) adlı şiir kitapları ve “Mustafa Suphi Destanı”nın yeni bir basımı yayımlandı. Destan, sürgündeki “Halk Oyuncuları” topluluğunca Stockholm, Paris, Berlin, Amsterdam gibi birçok Avrupa kentinde sahnelendi (1987-1988) . 1989 Avignon Tiyatro Festivali’nde ilk Türkçe oyun olarak sunuldu.

Yurtdışında bulunduğu sırada Türkiye’de “Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi”; “Dünya Şiiri Antolojisi (Özdemir İnce ile birlikte) ”; “Çağdaş Rus Şiiri Antolojisi”; “Çehov-Bütün Oyunları (1. Cilt) ”, şiir üstüne yazıları “Yaşayan Bir Şiir (1986) : şiir kitapları “Eski Nisan”, “Bebeklerin Ulusu Yok” yayımlanan Ataol Behramoğlu, hakkındaki davaların yargıtay aşamasında beraatle sonuçlanması üzerine Haziran 1989’da ülkeye döndü.

Birkaç yıl Simavi Yayınları’nda editör, Pendik Belediyesi’nde kültür danışmanı olarak çalıştı. 90’lı yıllarda yazdığı şiirleri, “Sevgilimsin (1993) ”; çeşitli dönemlerin ürünü yazıları, “İki Ateş Arasında (1989) ”, “Nâzım’a Bir Güz Çelengi (1989) ”, “Mekanik Gözyaşları (1990) ”, “Şiirin Dili-Ana Dil (1997) ” adlı kitaplarda yayımlandı. Aziz Nesin ile ilgili anılarını “Aziz Nesin’li Fotoğraflar (1995) ”; yurt dışı gezi yazılarını “Başka Gökler Altında (1996) ” adlı kitaplarda topladı. Vera Tulyakova’nın anılarından ve Nâzım Hikmet’in şiirlerinden oluşturduğu “Mutlu ol Nâzım”, Dilek Türker’in oyunculuğuyla Türkiye’nin birçok yöresinde ve Almanya’da birçok kez sahnelendi. Belgesel bir oyun çalışması olan “Lozan”, Devlet Tiyatrosu’nca Antalya (1992,1993) ve İstanbul’da (1993) oynandı.

1995’te Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı seçildi.

1995’te İsmet Özel ile mektupları “Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar” adıyla kitaplaştırıldı.

Metin Demirtaş’la mektuplaşmaları 1997’de “Şiirin Kanadında Mektuplar” adıyla kitaplaştı.

PEN Yazarlar Derneği 2002 yılı "Dünya Şiir Günü Büyük Ödülü"nü aldı.

“Aşk İki Kişiliktir (2000) ” ile “Yeni Aşka Gazel (2002) ” adlı kitaplarında topladığı şiirlerini, “İki Ağı”(2008) , “Okyanusla İlk Karşılaşma”, “Hayat Uzun Veda” adlı şiir kitapları izledi.

50 yıllık şiir serüveninden kendi yaptığı bir seçmeler “Beyaz, İpek Gibi Yağdı Kar” adıyla Cumhuriyet kitapları arasında yer aldı.

2008 yılında Texas Üniversitesi Yayınlarınca (Prof.Walter G.Andrews’un çevirileri ve Laurent Mignon’un önsözüyle) şiirlerinden geniş bir seçmeler Amerika Birleşik Devletlerinde yayınlandı.

Şiirlerinden Japonca, İtalyanca, vb. dünyanın belli başlı dillerine yapılan çevirileri 2010’da Bulgarca’da yayınlanan kitabı izledi.

Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazarlığının ürünlerini “Kimliğim:İnsan”(1999) , “Başka Bir Açı” (2000) , “Gerçeklik Duygusunun Kaybolması”(2001) , “Kendin Olmak Ya da Olmamak”(2003) , “Yeni Ortaçağın Saldırısı”(2004) , “Sivil Darbe”(2009) adlı kitaplarında topladı.

Ülke içi gezi yazıları “Yurdu Teninde Duymak” (2008) adlı kitabında yayınlandı.

İstanbul Kültür Başkenti projesi kapsamında yayınlanan İstanbul kitapları arasında “Benim Prens Adalarım” adlı çalışması yer aldı.

Akademik alanda çalışmalarının ürünü olan “Rus Edebiyatı Yazıları”(2001) ve “Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekliği”(2001) adlı yapıtlarını “Rus Edebiyatının Öğrettiği” adıyla kitaplaştırdığı yeni yazıları, ulusal ve uluslararası konferanslarda Rus edebiyatı üstüne bildiri metinlerinin yayını izledi.

A.S.Puşkin’in “Tüm Öykü ve Romanları” ile büyük Rus şairinin şiirlerinden(Türkçe çevirileri ve Rusça asıllarıyla) bir seçmeler, A.P.Çehov’un “Büyük Oyunlar”ı A.Behramoğlu çevirisiyle Türkiye İş Bankası Klasikler dizisinde yayınlandı

F.M.Dostoyevski’’den çevirdiği “Puşkin Üzerine Konuşma”(Rusça aslıyla) Kültür Bakanlığı yayınları arasında yer aldı.

2008 yılında kendisine Rusya Federasyonunca uluslararası Puşkin Nişanı verilen Ataol Behramoğlu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Slav Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Başkanlığı görevinden ve Beykent Üniversitesinden sonra İstanbul - Aydın Üniversitesinde profesör titriyle öğretim üyeliğini, Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığını sürdürmektedir

Kaynak; antoloji. com

5 Beğeni

YIKILMA SAKIN

Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Kapatıldığın dört duvar arasında
Sağlıklı, genç bir adam olarak

Neler gelmez ki insanın aklına
Sevinçli, özgür günlere dair
Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
Onunla ilk kez öpüştüğün şehir
Acı, zehir zemberek bir hüzün
Kalbinden gırtlağına doğru yükselir

Görüyorsun işte küçük adamları
Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
Kimisi düpedüz halk düşmanı
Diren öyleyse, diren, yılma
Yürüt daha bir inatla kavganı

Babeuf’u hatırla, Nazım Hikmet’i
Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
Hatırla Danko’nun tutuşan kalbini
Karanlıklari yırtmak arzusuyla
Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri

Elbette vardır bir diyeceği, bir haberi
Bir kaçağa çay sunan Kürt kadınlarının
Dağlar dilsizdir yalçındır
Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da
Ve dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşmaya
Susmazlar bir daha, söz artık onlarındır

Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Ama bir devrimciyi hakli kılan
Biraz da acılardır unutma

Yıkılma sakın geçerken günler
Yaralayarak gençliğini
Onurlu, güzel geleceklerin
Biziz habercileri düşün ki
Ve halkın bağrında bir inci gibi
Büyüyüp gelişmektedir zafer.

Ataol Behramoğlu

3 Beğeni

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insan

Ataol BEHRAMOĞLU

3 Beğeni

BİR GÜN MUTLAKA

Bu gün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu
yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür
gümbür bir telaş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne
güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz
kafalılar! Ey sadrazam!
Sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç
yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz
Çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl
bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar
Uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz
bir gömlek giyiyorum
Bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu han-i yağma
Ama yorgunum şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli
bir pardesü
Kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde Vietnamca şiir
kitapları
Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür
ucundaki ırmakları
Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda
Köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum
istasyona
Bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya
İnsanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su
Ne yapsam…ne yapsam her yerde bir hüzün tortusu
Alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma
Ben de çocuktum, sevgililerim olacaktı elbette
Sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi, her şey nasıl
ölebilir, nasıl unutulur insan
Ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl
tarlalar
Ne yapsam…ne yapsam…Dekart okuyorum sonradan…
Sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş
Çankaya’ ya
Bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara
Bir çocuk bakıyor pencereden hülyalı kocaman gözlü nefis
bir çocuk
Lermontov’ un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi
bakıyor sonra
Ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum,
kuş sesleri geliyor kulağıma
Ben mütevazi bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor
beni
Sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına
Bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına
yüzünün oynamasına
Ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama
İlençliyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal
almaya
İlençliyorum o laf kalabaklıklarını, kurumuş yürekleri,
bireyin kurtuluşunu filan
İlençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan
Uzun kış gecelerinden sonra kim bilir nasıl olur her şey
Uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan
Durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün
izliyor arkadan
Yüreğim ipe sapa gelmez bir bahar göğü, Türkçe bir yürek
kısaca
Beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum
sağda solda
Bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak
kanatlarından merakla
Yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların
olduğu alanlara
Aklıma şiiri gelirdi o yaşlı Amerikalının, sonbaharı anlatan
şiiri
Çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa
Böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden
sokaklara fırlamaya
Kendimi atmak için bir uçurumdan balıklama
Büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm
filmlerden mi ne
Bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya
Anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla
Bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o
yollar geliyor aklıma
Benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun
gibi tombul ve sıcak elleri
Uyurdum. Bir de bakmışsın yeni bir film sinemada, şehirde
yeni bir kız, kahvede yeni bir garson
O üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda…
Şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan
yüreğimi bu telaş
Sanki ölecek gibiyim, sanki birazdan polisler gelecek ya da
Gelip alacaklar kitaplarımı, bu şiiri, sevgilimin
fotoğrafını duvarda
Soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder
misiniz karakola
Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür
ucundaki ırmakları
Bir kız sessizce ölüyor, sessizce Vietnam’ da
Ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya
Uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey
şeyhülislam!
Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bunu söyleyeceğiz bin defa!
Sonra bin defa daha, Sonra bin defa daha, çoğaltacağız
marşlarla
Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda
Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla
Yürüyeceğiz çoğala çoğala…

Ataol BEHRAMOĞLU

3 Beğeni

BEBEKLERİN ULUSU YOK
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları aynı
Bakarken gözlerinde aynı merak
Ağlarken aynı seslerin tonu

Bebekler çiçeği insanlığımızın
Güllerin en hası, en goncası
Sarışın bir ışık parçası kimi
Kimi kapkara üzüm tanesi

Babalar çıkarmayın onları akıldan
Analar koruyun bebeklerinizi
Susturun susturun söyletmeyin
Savaştan yıkımdan söz ederse biri

Bırakalım sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler fidan gibi
Senin benim hiç kimsenin değil
Bütün bir yeryüzünündür onlar
Bütün insanlığın gözbebeği

İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Bebekler, çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu…

Ataol BEHRAMOĞLU

3 Beğeni

BEN ÖLÜRSEM AKŞAMÜSTÜ ÖLÜRÜM
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akşam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim

Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır

Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar

Ataol BEHRAMOĞLU

4 Beğeni