turgutkuzan
Paylaşımcı Üye
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerinize olsun.
Yeteneklerin tespit edilebilmesi mümkün müdür?
Çoğu kimse bu sorumu saçma buluyor. Bunun sebebinin “yetenek” kelimesi ile ne ifade edildiği üzerinde düşünülmemiş olması olduğunu gözlemliyorum.
Türk dil kurumu yetenek kelimesini şu şekilde tanımlıyor :
BUNUNLA BİRLİKTE uygun ortam ve çalışma yapılmadığı zaman yeteneğin gelişmediği çoğu zaman varlığından haberdar olunamadığı da kabul edilmektedir.
Diğer bir deyişle yeteneğin olması yeterli değildir, uygun ortam ve çalışma ile aktifleştirilmesi gerekmektedir.
Eğitim sistemimizin yeteneklerin ortaya çıkarılmasına imkan vermediği yaygın bir kanaattir.
Bu açıklamaları dikkate alarak aşağıdaki olayları değerlendirelim :
1) Okulun futbol takımı için seçmeler yapılacaktı. Okulun beden öğretmeni takıma girmek isteyen lise 1 öğrencilerinden iki takım oluşturarak, maçı başlattı.
Maçın ilk dakikalarında öğrencilerden biri bariz olarak dikkatini çekti. Öğrenci bir müsabakada değil de bir show gösterisindeymiş gibi adeta topla dans ediyordu.
Top ayağına geldiğinde sürekli çalımlar atarak, adeta rakip takım oyuncularıyla eğleniyordu.
Bir süre sonra ya rakip kaleye doğru şut çekiyor, ya da çok uygun pozisyondaki bir takım arkadaşına pas veriyordu.
Beden eğitimi öğretmeni bir futbol yıldızı keşfettiğine emindi.
Futbol takımına gireceklerin ilk sırasına öğrencinin ismini yazdı.
Seçmeler sonlanmış, antremanlar başlamıştı. Öğretmenin keşfettiği futbol yıldızı öğrenci, bir süre sonra antremanları aksatmaya başladı.
Dahası hazırlık maçlarında da seçmelerdeki başarıyı gösteremiyordu.
İkinci dönemin başlarında futbol takımından çıkmak istediğini söylediği zaman beden öğretmeni memnun olmuştu.
Sonrasında futbol yıldızı öğrencimizi futbol oynarken pek gören olmadı.
Başarılı bir sporcu olmak için gereken disiplinli çalışma zorunluluğu öğrencinin futbol heyecanını söndürmüştü.
Muhtemelen bir yetenek heba olup gitmişti.
2) Ortaokul yıllarımda oturduğumuz apartmanın bahçesi istinat duvarı ile çevriliydi.
İstinat duvarlarından birinde, taşları birbirine tutturmakta kullanılan çimento dikdörtgen şeklinde bir alan oluşturmuştu.
Bu alan futbol maçlarında kale sınırları olarak kullanılıyordu.
Hayatımın hiç bir döneminde futbol oynamaktan ve seyretmekten hoşlanmadım.
BUNUNLA BİRLİKTE yalnız olduğum zamanlarda istinat duvarında kale olarak kullanılan alana şutlar çekmek benim için eğlenceli bir uğraştı.
Özellikle topu kale sınırlarını belirleyen dikdörtgen alanın sağ ve sol üst köşelerindeki taşlara isabet ettirmekten büyük zevk alıyordum.
İlk başlarda duvara çarpıp, seken topu, penaltı noktası olarak kullanılan mesafeye ve tam kalenin karşısına gelecek yere kadar sürerek şutlar atıyordum.
Zamanla seken topu durdurabildiğim noktadan sağ ve sol üst köşelerdeki taşlara isabet ettirme becerisi kazandım.
Artık fazla büyük olmayan sahanın her yerinden hemen hemen her seferinde isabetli atışlar yapabiliyordum.
Ve bir kalecinin isabetli atışlarımı kurtarabilecek yüksekliğe sıçraması hemen hemen imkansızdı.
Arkadaşlarım bu özelliğimin farkına vardığında futbol maçları için aranan bir oyuncu olmuştum.
Eğlenmek amaçlı uğraşım, yeteneğe dönüşmüştü.
3) Lise 2. sınıfta, disiplin kurulu kararıyla başka bir okulda okumasına karar verilmişti.
Yeni okulunda ilk derste ön sıradaki kız öğrencilerinden biri hemen dikkatini çekti.
İnsanlarla iletişim kurmakta sıkıntı yaşamadığı için ilk fırsatta selam verip, kendini tanıttı.
Bir süre sohbet ettilerse de kızın ilgisiz davranması canını sıkmıştı.
Sonraki günlerde kızın tek ilgi alanının edebiyat olduğunun farkına vardı.
Özellikle divan edebiyatı söz konusu olduğunda kızı susturmak mümkün olmuyordu.
O güne kadar edebiyat kitabının kapağını bile açmış değildi.
Kızın ilgisini çekmek için başka çaresi olmadığını anlayınca, ünlü edebiyatçıların hayatları hakkında biraz araştırma yaptı.
Divan edebiyatından bir kaç şiiri ezberlemeye çalıştı.
Bir fırsatını bulup, öğrendiği ilginç bilgileri kız öğrenciyle paylaştı.
Bu girişimi umduğundan daha iyi sonuç vermiş, kız öğrencinin ilgisini çekmeyi başarmakla kalmamış, edebiyat hakkında yaptığı sohbetten zevk bile almıştı.
Kız öğrenciyle daha çok vakit geçirebilmek için, edebiyat konusundaki araştırmalarına devam etti.
…
Alman Dili ve Edebiyatı bölümü ikinci sınıfında okurken ilk hikaye kitabı yayınlanmıştı bile…
4) Gençlik yıllarımda Risale-i Nur külliyatı hakkında cuzi bir bilgiye sahiptim.
Risale-i Nur külliyatı günümüz Türkçesi yazılmış olmadığı için, günümüzde kullanılmayan bir çok kelime içermektedir.
Bu nedenle çoğu kişi külliyatı anlamaz / anlamakta zorlanır.
2005 yılında Risale-i Nur külliyatı hakkında oldukça bilgili bir bayanla iletişimimiz oldu.
Bir çeşit iddia üzerine külliyatı okumaya başladım. 18 ayda 6000 sayfalık külliyatı okumayı bitirdiğimde çok az bir kısmını anlayabilmiştim.
Allah (c.c.) vesile olandan razı olsun. İyi ki bu külliyatı okumuşum.
Okumak, okuduğunu anlamak, sabır birer yetenek ise bu yeteneklerimi geliştirdiğimi sanıyorum.
5) Avrupa ve Amerika kıtasındaki ülkelerde yetenekleri keşfetme ve becerileri geliştirme konusunda sistemli çalışmalar olduğu genel kabul gören hususlardandır.
Ülkemizde de yeterli olmasa da bu konuda çalışmalar yapılmaktadır.
Yeğenlerimin meslek seçimine yardımcı olmak amacıyla, yıllarca yeteneklerini belirleyecek anket türü çalışmalar yaptım.
Kitaplardan, internetten, dershanelerden temin ettiğim anket türü çalışmaları gerek kendim cevapladım, gerekse yeğenlerime cevaplattım.
Bazı anketleri muhtelif zaman aralıkları ile tekrar tekrar yaptım.
Sonuç :
İstisnasız her ankette ve aynı anketin muhtelif zamanlarda (6-12-18 ay gibi aralıklarla) cevaplandırılmasında farklı sonuçlar çıkmaktadır.
Anket sonuçlarının (aynı anket için) bir kısmının doğru olduğu kanaatine ulaşsam da, bir kısmının gerçeği yansıtmadığını gözlemliyorum.
Bu tür çalışmalardan sağlıklı bir sonuç elde edilemediği kanaatindeyim.
Bu kanaatimi şu hadisi şerife dayandırıyorum:
Bu değişimler anket sonuçlarına yansıyınca sağlıklı bir sonuç elde edebilmek mümkün olmamaktadır.
Hayatımın bir döneminde yoğun olarak Tarih okudum.
Bir döneminde bilim - teknik dergilerinin neredeyse tamamını takip ediyordum.
Şimdi yüzüne bakmadığım çizgi romanlar, ergenlik dönemi öncesinde hastalık derecesinde bağımlısı olduğum bir durumdu.
Bir dönem ingilizce öğrenmek için günde 8-10 saatimi harcamıştım.
Bilgisayar programlamayı öğrendiğim ilk yıllarda günümün 12-15 saati bilgisayar başında geçiyordu.
İnsan kırk - elli yaşlarına gelince bunların çokta önemli olmadığının bilincine varıyor.
Bu tür durumlar herkes için geçerlidir.
Yirmili yaş öncesi yaşantı gözlemlerine dayanarak şu alanda yeteneği var kanaatine ulaşmanın sağlıklı bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum.
Sizce kaynayan tencereden daha değişken olan insan kalbinin ne istediğini bilmek mümkün müdür?
Yeteneklerin tespit edilebilmesi mümkün müdür?
Çoğu kimse bu sorumu saçma buluyor. Bunun sebebinin “yetenek” kelimesi ile ne ifade edildiği üzerinde düşünülmemiş olması olduğunu gözlemliyorum.
Türk dil kurumu yetenek kelimesini şu şekilde tanımlıyor :
- (isim) Bir kimsenin bir şeyi anlama veya yapabilme niteliği, kabiliyet, istidat
- Bir duruma uyma konusunda organizmada bulunan ve doğuştan gelen güç, kapasite
- (eğitim bilimi) Kişinin kalıtıma dayanan ve öğrenmesini çerçeveleyen sınır
- (eğitim bilimi) Dışarıdan gelen etkiyi alabilme gücü
BUNUNLA BİRLİKTE uygun ortam ve çalışma yapılmadığı zaman yeteneğin gelişmediği çoğu zaman varlığından haberdar olunamadığı da kabul edilmektedir.
Diğer bir deyişle yeteneğin olması yeterli değildir, uygun ortam ve çalışma ile aktifleştirilmesi gerekmektedir.
Eğitim sistemimizin yeteneklerin ortaya çıkarılmasına imkan vermediği yaygın bir kanaattir.
Bu açıklamaları dikkate alarak aşağıdaki olayları değerlendirelim :
1) Okulun futbol takımı için seçmeler yapılacaktı. Okulun beden öğretmeni takıma girmek isteyen lise 1 öğrencilerinden iki takım oluşturarak, maçı başlattı.
Maçın ilk dakikalarında öğrencilerden biri bariz olarak dikkatini çekti. Öğrenci bir müsabakada değil de bir show gösterisindeymiş gibi adeta topla dans ediyordu.
Top ayağına geldiğinde sürekli çalımlar atarak, adeta rakip takım oyuncularıyla eğleniyordu.
Bir süre sonra ya rakip kaleye doğru şut çekiyor, ya da çok uygun pozisyondaki bir takım arkadaşına pas veriyordu.
Beden eğitimi öğretmeni bir futbol yıldızı keşfettiğine emindi.
Futbol takımına gireceklerin ilk sırasına öğrencinin ismini yazdı.
Seçmeler sonlanmış, antremanlar başlamıştı. Öğretmenin keşfettiği futbol yıldızı öğrenci, bir süre sonra antremanları aksatmaya başladı.
Dahası hazırlık maçlarında da seçmelerdeki başarıyı gösteremiyordu.
İkinci dönemin başlarında futbol takımından çıkmak istediğini söylediği zaman beden öğretmeni memnun olmuştu.
Sonrasında futbol yıldızı öğrencimizi futbol oynarken pek gören olmadı.
Başarılı bir sporcu olmak için gereken disiplinli çalışma zorunluluğu öğrencinin futbol heyecanını söndürmüştü.
Muhtemelen bir yetenek heba olup gitmişti.
2) Ortaokul yıllarımda oturduğumuz apartmanın bahçesi istinat duvarı ile çevriliydi.
İstinat duvarlarından birinde, taşları birbirine tutturmakta kullanılan çimento dikdörtgen şeklinde bir alan oluşturmuştu.
Bu alan futbol maçlarında kale sınırları olarak kullanılıyordu.
Hayatımın hiç bir döneminde futbol oynamaktan ve seyretmekten hoşlanmadım.
BUNUNLA BİRLİKTE yalnız olduğum zamanlarda istinat duvarında kale olarak kullanılan alana şutlar çekmek benim için eğlenceli bir uğraştı.
Özellikle topu kale sınırlarını belirleyen dikdörtgen alanın sağ ve sol üst köşelerindeki taşlara isabet ettirmekten büyük zevk alıyordum.
İlk başlarda duvara çarpıp, seken topu, penaltı noktası olarak kullanılan mesafeye ve tam kalenin karşısına gelecek yere kadar sürerek şutlar atıyordum.
Zamanla seken topu durdurabildiğim noktadan sağ ve sol üst köşelerdeki taşlara isabet ettirme becerisi kazandım.
Artık fazla büyük olmayan sahanın her yerinden hemen hemen her seferinde isabetli atışlar yapabiliyordum.
Ve bir kalecinin isabetli atışlarımı kurtarabilecek yüksekliğe sıçraması hemen hemen imkansızdı.
Arkadaşlarım bu özelliğimin farkına vardığında futbol maçları için aranan bir oyuncu olmuştum.
Eğlenmek amaçlı uğraşım, yeteneğe dönüşmüştü.
3) Lise 2. sınıfta, disiplin kurulu kararıyla başka bir okulda okumasına karar verilmişti.
Yeni okulunda ilk derste ön sıradaki kız öğrencilerinden biri hemen dikkatini çekti.
İnsanlarla iletişim kurmakta sıkıntı yaşamadığı için ilk fırsatta selam verip, kendini tanıttı.
Bir süre sohbet ettilerse de kızın ilgisiz davranması canını sıkmıştı.
Sonraki günlerde kızın tek ilgi alanının edebiyat olduğunun farkına vardı.
Özellikle divan edebiyatı söz konusu olduğunda kızı susturmak mümkün olmuyordu.
O güne kadar edebiyat kitabının kapağını bile açmış değildi.
Kızın ilgisini çekmek için başka çaresi olmadığını anlayınca, ünlü edebiyatçıların hayatları hakkında biraz araştırma yaptı.
Divan edebiyatından bir kaç şiiri ezberlemeye çalıştı.
Bir fırsatını bulup, öğrendiği ilginç bilgileri kız öğrenciyle paylaştı.
Bu girişimi umduğundan daha iyi sonuç vermiş, kız öğrencinin ilgisini çekmeyi başarmakla kalmamış, edebiyat hakkında yaptığı sohbetten zevk bile almıştı.
Kız öğrenciyle daha çok vakit geçirebilmek için, edebiyat konusundaki araştırmalarına devam etti.
…
Alman Dili ve Edebiyatı bölümü ikinci sınıfında okurken ilk hikaye kitabı yayınlanmıştı bile…
4) Gençlik yıllarımda Risale-i Nur külliyatı hakkında cuzi bir bilgiye sahiptim.
Risale-i Nur külliyatı günümüz Türkçesi yazılmış olmadığı için, günümüzde kullanılmayan bir çok kelime içermektedir.
Bu nedenle çoğu kişi külliyatı anlamaz / anlamakta zorlanır.
2005 yılında Risale-i Nur külliyatı hakkında oldukça bilgili bir bayanla iletişimimiz oldu.
Bir çeşit iddia üzerine külliyatı okumaya başladım. 18 ayda 6000 sayfalık külliyatı okumayı bitirdiğimde çok az bir kısmını anlayabilmiştim.
Allah (c.c.) vesile olandan razı olsun. İyi ki bu külliyatı okumuşum.
Okumak, okuduğunu anlamak, sabır birer yetenek ise bu yeteneklerimi geliştirdiğimi sanıyorum.
5) Avrupa ve Amerika kıtasındaki ülkelerde yetenekleri keşfetme ve becerileri geliştirme konusunda sistemli çalışmalar olduğu genel kabul gören hususlardandır.
Ülkemizde de yeterli olmasa da bu konuda çalışmalar yapılmaktadır.
Yeğenlerimin meslek seçimine yardımcı olmak amacıyla, yıllarca yeteneklerini belirleyecek anket türü çalışmalar yaptım.
Kitaplardan, internetten, dershanelerden temin ettiğim anket türü çalışmaları gerek kendim cevapladım, gerekse yeğenlerime cevaplattım.
Bazı anketleri muhtelif zaman aralıkları ile tekrar tekrar yaptım.
Sonuç :
İstisnasız her ankette ve aynı anketin muhtelif zamanlarda (6-12-18 ay gibi aralıklarla) cevaplandırılmasında farklı sonuçlar çıkmaktadır.
Anket sonuçlarının (aynı anket için) bir kısmının doğru olduğu kanaatine ulaşsam da, bir kısmının gerçeği yansıtmadığını gözlemliyorum.
Bu tür çalışmalardan sağlıklı bir sonuç elde edilemediği kanaatindeyim.
Bu kanaatimi şu hadisi şerife dayandırıyorum:
- Mikdad bin Esved (ra) rivayet ediyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: Şüphesiz insanoğlunun kalbi, kaynayan tencereden daha çok değişkendir. (Camiüssağir-7300)
Bu değişimler anket sonuçlarına yansıyınca sağlıklı bir sonuç elde edebilmek mümkün olmamaktadır.
Hayatımın bir döneminde yoğun olarak Tarih okudum.
Bir döneminde bilim - teknik dergilerinin neredeyse tamamını takip ediyordum.
Şimdi yüzüne bakmadığım çizgi romanlar, ergenlik dönemi öncesinde hastalık derecesinde bağımlısı olduğum bir durumdu.
Bir dönem ingilizce öğrenmek için günde 8-10 saatimi harcamıştım.
Bilgisayar programlamayı öğrendiğim ilk yıllarda günümün 12-15 saati bilgisayar başında geçiyordu.
İnsan kırk - elli yaşlarına gelince bunların çokta önemli olmadığının bilincine varıyor.
Bu tür durumlar herkes için geçerlidir.
Yirmili yaş öncesi yaşantı gözlemlerine dayanarak şu alanda yeteneği var kanaatine ulaşmanın sağlıklı bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum.
Sizce kaynayan tencereden daha değişken olan insan kalbinin ne istediğini bilmek mümkün müdür?