Bu Siteyi Ziyaret Etmek İçin Lütfen Tarayıcınızda JavaScript'i Etkinleştirin.

Dünyanın Geleceğine Bakış (Kitap İncelemesi) | WowTurkey Kaliteli Genel Forum Sitesi Bilgi Resim Ulaşım

Dünyanın Geleceğine Bakış (Kitap İncelemesi)

turgutkuzan

Paylaşımcı Üye
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Dünyanın Geleceğine Bakış (İnceleme)

Doksanlı yılların ikinci yarısından beri, 2020'li yıllarda Çin'inin ekonomi, teknoloji, askeri vs. alanlarda Amerika'ya yetişeceğine ve süper güç haline geleceğine dair bilgilere muhatap oluyorum.
İlk zamanlar bu bilgileri gerçekçi bulmuyor, abartı olarak değerlendiriyordum.
Amerika'daki ikiz kulelere yapılan saldırıdan sonra dünyadaki gelişmeleri daha dikkatli takip etmeye başladım ve Çin ile ilgili tahminlerin gerçekleşeceğine inancım arttı.
Bununla birlikte Çin ile ilgili ne olduğunu anlayamadığım bir kuşku düşüncelerimi meşgul etmeye devam etti.

Yakın zamanda, İsrail Devleti'nin Cumhurbaşkanlığı danışmanlarından David Passig adında bir araştırmacının yazmış olduğu 2050 isimli kitabı okuyunca Çin ile ilgili bilgilere kuşku ile yaklaşmamın sebebini anladım.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, 2050 isimli kitapta anlatılanların gerçekçi yaklaşımlar olmadığı, kitapta yer alan bilgilerde çelişkiler olduğu, İsrail'in Türk'lerle iletişimini normalleştirme amacıyla yazılmış bir kitap olduğu şeklindeki düşüncelere katılıyorum.

Bununla birlikte kitapta yer alan bilgilerin FARKLI düşünceler geliştirebilmek çok faydalı olduğuna inanıyorum.

Bu başlık altında kitapta yer alan bazı bilgilere yer vereceğim ve bu bilgilerle ilgili düşüncelerimi açıklamaya çalışacağım.

Kitapta yer alan bölümler şu şekilde:
1) Tarihsel Mantık
2) Arka plandaki genel eğilimler
3) 21. yüzyılda süper güçlerin anlaşmazlıkları
4) 21. yüzyılda Ortadoğu jeopolitiği
5) 21. yüzyılda İsrail jeopolitiği

Kitapta gelecek bilimi ile ilgili şu ifadeler mevcuttur:

Gelecek bilimciler arasında kuruluşların gelecekteki eğilimleri değişik yöntemlerle anlamalarına yardım etmek için kullanılan dört akım bulunur.
Hepsinin avantajları ve dezavantajları var.
1) İlki, klasik akım, beklenen eğilimleri araştırır.
2) İkincisi, senaryocu akım, olası eğilimleri araştırır.
3) Üçüncü akım olan gelecek şekillendirici akım, istenen geleceğin şekillendirilmesini araştırır.
4) Dördüncü akım, yani joker kartları yaklaşımı, günümüzde bizce beklenmeyen ancak gerçekleşebilecek eğilimleri araştırır.

Yazar kitabı yazarken dördüncü akımı kullanmış.

Yazarın uzmanlık alanının jeopolitika olmasının bir ÖNYARGI oluşturduğunu sanıyorum.

Kitabın birinci bölümünün Coğrafya başlığı altında şu cümle mevcuttur :

Kabul edilenin tam tersine 21. yüzyılda olayları şekillendirecek ve yönlendirecek olan sadece coğrafya.

İlgi alanlarımızın kişileri/olayları/durumları değerlendirmemizde önemli etkileri olduğu yadsınamaz.
Fakat geleceği şekillendirecek ve yönlendirecek olanın SADECE coğrafya olduğunu iddia etmek tamamıyla bir ÖNYARGIDIR.
Zaten kitapta da geleceği şekillendirecek ve yönlendirecek birçok etken olduğu vurgulanmış, dolayısıyla daha önceki SADECE coğrafya olduğu iddiası kitapta zaten yalanlanmış.

Kitabın "Geleceğe Yönelik Düşünceler" bölümünde

Coğrafi yaklaşımın Ortadoğu'nun tarihinde belli başlı vektörleri tesbit edebileceğine inanıyorum, ancak gerçeğin hayal ettiğim her şeyden daha FARKLI OLACAĞINDAN DA EMİNİM.
ifadesi mevcuttur.
 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli kitabın
Teritoryal Anlaşmazlıkları Harekete Geçiren Güç başlığı altında yer alan konularda altını çizdiğim cümleler şunlar :

Türklerin Kudüs'e gelen Hıristiyan hacılara kötü davranmalarının Haçlıları ortaya çıkardığı varsayılır.
Bu nedenle Mackinder, Avrupa'nın modern tarihinin başlangıcını Haçlılar dönemi'yle başlatır.
...

Hangi ideolojilerin kök salacağını ve nereye kök salacaklarını ancak belirli bir coğrafi mantık belirliyor.
Örneğin komünizm özellikle Doğu Avrupa, Moğolistan, Çin ve Kuzey Kore'de kuvvetli kökler saldı.
Klasik faşizm özellikle Avrupa'da tutunurken politik liberalizm özellikle ABD ve Britanya'da yerleşti.
...
Son yıllarda coğrafi yaklaşım birkaç gelecek bilimciyi cezbetti ve bu bilimciler bu yaklaşımı geliştirdi.
Bunlardan biri, bu yaklaşımı araştırmalarının ve yayınlarının dayanak noktası yapan,
tecrübeli gelecek bilimci ve sivil istihbarat şirketi Stratfor'un ( stratfor com ) kurucusu Dr. George Friedman'dır.
...

Shakespare, Macbeth'in ağzına aşağıdaki cümleyi yerleştirir:
Tarih, bir aptalın anlattığı gürültülü ve hiddet dolu bir masal.
...

"Polonya gibi iki taraftan büyük ülkelerle çevrili bir ülke düşünün " der Friedman. "bir taraftan Almanya, diğer taraftan Rusya"
Hiç bir savunma mevzisi yok; ne nehir ne dağlar ne de çöl. Tüm tarihi boyunca iki kader bekledi.
...

Fransızların madenleri 200 kilometre daha doğuda olsaydı, Japonların kendi sınırları içinde mineralleri ve doğal kaynakları bulunsaydı, tarih çok farklı bir biçimde gelişirdi.
...

Almanlar, Ruslarla Fransızlar aynı anda saldırdığı takdirde yenilgiye uğrayacaklarının farkındaydılar.
Bu endişeden dolayı ve bu olanağı ortadan kaldırmak amacıyla üç kere ilk saldıran oldular; üçünde de başarısızlığa uğradılar.
...

Bu tarz evrenselliğin dünyadaki yoksullar arasında da yayılacağına inananlar var.
...

Bankacıların belki ülkeleri yok ve entellektüeller de belki işçilerin ülkesi olmadığını düşünüyor ancak 21. yüzyılın başında
işçilerin ülkelerinin ve en azından bir cemaatlerinin olmadığını belirten deneysel hiç bir veri bulunmuyor.
(işçiler sadece bulundukları ülkeye bağlıdır, uluslararası -etkili- bir örgütlenmeleri yok)
...

Ne de olsa savaşların ticaret açısından kötü olduğunu iddia ederek savaşlara karşı çıkanlar genelde zenginlerdir.
Dahası, işçi grubunun entellektüellerin düşündüğü kadar aptal olmadığını düşünüyorum.
Bu kadar savaşçı davranmalarının başka bir sebebi olmalı.
...

Örneğin İsrail vatandaşları, ülkeleri o kadar küçük olduğu için, kendi başlarına gelecek her şeyin tüm vatandaşların başına
geleceği hissini taşır.
İsrail savaşta kaybederse ve Arap orduları tarafından işgal edilirse, vatandaşlarının hiçbiri
bunun sonuçlarından kaçamayacaktır. Bu sonuçlar da ciddi ve yıkıcı olabilir.
...

Amerikalılar devlet güvenliğinin kişisel bir duygu olduğunu hissetmiyor.

--------------
Teritoryal kelimesi
1. yerel, karada olan, ülkesel, kara, bölgesel, gönüllü asker.
2. karaya ait. karasal. bölgesel.
3. bölgesel
anlamlarında kullanılan bir kelimedir.

1) Türklerin Kudüs'e gelen Hıristiyan hacılara kötü davrandıklarına dair bir bilgiyi daha önce hiç duymamıştım.
Fakat özellikle haçlı seferleri öncesinde Hıristiyan halkı gayrete getirmek için din adamları tarafından Türkler hakkında yanlış bilgilendirmeler yapıldığını duymuştum.
Kanıt gösterilebilecek bir bilgi olmadığı için dikkate almadım.

2) İdeolojilerin kök saldığı yerlerde coğrafi mantık aramak pek mümkün değildir.
Örneğin aynı coğrafyada bulunan Berlin kentinde bile iki farklı ideoloji DUVAR ile ayrılmıştı.
Benzer şekilde aynı coğrafyadaki Kuzey ve Güney Kore farklı ideolojiler tarafından yönetilmektedir.
ABD'nin dibindeki Küba'da da farklı bir ideoloji hakimdir.

3) wikipedia.org/wiki/Askerlik_hizmeti sitesinin takip edilmesinin faydalı olacağına inanıyorum.
Google Translate ile sayfa Türkçe'ye çevrilince yazıların içeriği hakkında fikir sahibi olunabiliyor.

4) Shakespare'nin eserlerini okuduğumu söyleyemem ama
"Tarih, bir aptalın anlattığı gürültülü ve hiddet dolu bir masal." tanımlamasına katılmam mümkün değil.

5) Kitap boyunca İsrail devletinin ve halkının yaşadığı KORKUnun tüm millet ve devletler tarafından hissedildiği varsayılmış.
Devletlerin kendilerini savunabilmek/koruyabilmek için doğal engellere ihtiyaç duyduğu varsayılmış.
Osmanlı, Roma, Timur, Emevi, Abbasi gibi Asya, Afrika ve Avrupa'nın büyük bir kısmına hakim olabilmiş devletler doğal engellerin fazla bir önemi olmadığını ispatlamışlardır.
Doğal engellerin az olduğu devletler ve milletler arasında dayanışmanın daha güçlü olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

6) Ülkelerin gelişiminde ve geleceğin şekillenmesinde önemli etkenlerden biri ihtiyaçlardır.
Enerji ihtiyacı, verimli toprak ihtiyacı, maden ve mineral ihtiyacı vs. ülkeleri harekete geçiren unsurlardır.
Bu durum geçmişte olduğu gibi gelecekte de etkili olacaktır.

7)
Bazı alanlarda şartlar evrenselliğe imkan vermektedir.
Örneğin giyim sektörü, eğlence sektörü, spor, müzik evrenselliğin yaygın olduğu alanlardır.
Nasıl olacağını bilmiyorum ama bir süre sonra işçi sınıfının ortadan kalkacağına inanıyorum.
İşçiler arasında evrensel bir iletişimin/dayanışmanın olmaması bu sınıfın varlığını devam ettirmesinde etkili olmayacaktır.

8 ) Sebebini tam olarak bilmiyorum ama Yahudiler, Hıristiyan ve Müslümanlar tarafından sevilmiyor.
Amerika ve Avrupa'nın İsrail'e destek oluyormuş gibi görülmesinin sevgi ile bir alakası yoktur.
İsrail Devleti'nin kurulmasında en önemli etken Rusya ve Avrupa'daki Yahudi aleyhtarlığı olmuştur.
Günümüzde Yahudi aleyhtarlığı belirgin olmasada varlığını devam ettirmektedir.
İsrail devletinin politikalarında Hıristiyan ve Müslümanların aleyhtar tutumları egemen olmaktadır.
Bu durumun değişeceğine dair bir emarede görülmemektedir.

İsrail dışında başka hiç bir devlet komşularından bu kadar çok tedirgin olmamaktadır.
 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli kitabın
Olası gelecek bölümünde şu bilgiler yer almaktadır :

Gelecekbilimciler arasında kuruluşların gelecekteki eğilimleri değişik yöntemlerle anlamalarına yardım etmek için kullanılan dört akım bulunur.
Hepsinin avantajları ve dezavantajları var.
İlki, klasik akım, beklenen eğilimleri araştırır.
İkincisi, senaryocu akım, olası eğilimleri araştırır.
Üçüncü akım olan gelecek şekillendirici akım, istenen geleceğin şekillendirilmesini araştırır.
Dördüncü akım, yani joker kartları yaklaşımı, günümüzde bizce beklenmeyen ancak gerçekleşebilecek eğilimleri araştırır.
-------
Geleceği etkileyebilecek o kadar çok değişken var ki bu akımların tüm değerlendirmeleri dikkate alınabilse bile olabileceklerde
isabet kaydedilebilme ihtimali oldukça düşüktür.
Özellikle sosyal hareketlenmelerin geleceği nasıl etkileyeceğini tahmin etmek çok zordur.
Benim inancım sosyal hareketlenmelerin geleceğin şekillenmesine önemli rol oynacağı yönünde.

Bu nedenle daha sonraki mesajlarımda bu hususta daha detaylı açıklamalarda bulunacağım.

Kitabın ikinci bölümünün ilk kısmında şu bilgiler mevcuttur :

İKİNCİ BÖLÜM

1968 yılında "Nüfus Bombası" adlı kitabı yazan Paul Ehrlich kitabında insanoğlunun o zaman olduğu gibi her 35 yılda bir nüfusunu ikiye katlaması durumunda, 900 sene içinde dünyada 60 trilyon kişinin yaşayacağını yazdı.
Hesaplarına göre deniz de dahil dünyanın her metrekaresinde 100 kişi olacaktı.

Yakın zamanda toplu açlık yaşanacağı yönünde uyarıda bulundu.
Daha 70'li yıllarda her sene en az 10 milyon kişininin açlıktan öleceği ve bu rakamın 2000 senesine yaklaşıldığında öleceklerin yanında solda sıfır kalacağı değerlendirmesini yaptı.


Değişik araştırmalara göre Çin'in insan gücü 2020 civarında yok olmaya başlayacak ve yaş ortalaması ABD gibi ülkelerinkinden çok daha yüksek olacak.
--------
Bir çok kişi BİLİMSEL olduğunu iddia ettikleri gelecek tahminleri yapmaktadır.
- Petrol savaşları
- Su savaşları
- Doğa kirliliği gibi sebeplerle ortaya çıkacak problemlerden doğacak savaşlar
- Nükleer savaş
- Artan nüfus nedeniyle yaşanacak savaşlar
- Gıda ihtiyacı nedeniyle yaşanacak savaşlar
vs.

Bu tahminlerin gerçekleşmemesinin/gerçekleşmeyecek olmasının sebebi insanların yaratıldıktan sonra başıboş bırakıldıkları sanmalarından kaynaklanmaktadır.
Çin konusunda verilen bilginin Çin'in 21. yüzyılda süper güç olmasını engelleyecek sebeplerden sadece biri olduğuna inanıyorum.
 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli kitabın
Sermaye Transferleri bölümünde şu bilgiler yer almaktadır :

Kabul edilen görüş, 21. yüzyılın hayırseverliğin altın çağı olacağı.
Kimi bırakacak kimsesi olmadığından, kimi de tek bir çocuğa bu kadar büyük miktar bırakarak onu yozlaştırmak istemeyeceğinden,
bir çok insan elindeki servetin büyük bir kısmını kendi toplumuna hizmet veren hayırsever kurumlara bırakacak.
-----
Amerika'da uygulanan ekonomik sistem sayesinde sahip olunan bir bilgi ile bireyler kısa sürede büyük miktarda servetlere sahip olabilmektedirler.
Kısa sürede elde edilen büyük miktarlardaki servetlerin çeşitli hayır işlerinde kullanılması yaygınlaşmaya başlamıştır.
Ayrıca dünyada yaşanan doğal afetler dünyanın her tarafındaki insanları bu bölgelere maddi/manevi yardıma yönlendirmektedir.
Daha önce kısaca belirttiğim sosyal haraketlenmelerden biri bu şekilde gelişmektedir.
Bu tür bir sosyal hareketlenmenin sonuçlarını tahmin etmek oldukça zordur.

David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli kitabın
Tekonolojik Yönden itici güç bölümünde şu bilgiler yer almaktadır :

Alvin Toffler 1980 yılında yayınlanan Üçüncü dalga isimli kitabında, geliştirdiği sosyal ve kültürel dalgalar teorisini kullanarak
2000 li yılların ekonomik değişimlerini tanımlamaya çalıştı.
Toffler'in teorisine göre insanoğlu günümüze kadar üç devrim dalgası yaşadı ve bunların her biri aile yapısından savaş tekniklerine birçok
önemli değişikliği beraberinde getirdi.
- İlk devrim insanoğlunun çobanlık yapmak ve barınak aramaktan yerleşik düzene geçmesi ve özellikle çifçiliğe başlamasıydı.
- İkinci devrim, büyük kısmı tarıma dayanan ekonomiden temeli endüstriye dayanan ekonomiye geçişti.
- Üçüncü dalga, sanayiye bağlı ekonomiden bilgiye ve simgelere bağlı ekonomiye geçiştir.
Toffler bu üçüncü dalgada bilginin serveti yönlendireceğini ve ekonomi, insanlararası iletişim ve aile yapısındaki değişikliklere yol açacağını öngördü.
--
Bilginin serveti yönlendirmesi, iletişim konusunda gelişmeler gözlemlenebilmektedir.
Toffler'in Aile yapısında ne tür değişmeler olacağını öngördüğünü bilmiyorum.
Aile yapısında meydana gelecek gelişmelerin sonuçlarını kısa vadede görmek mümkün olmaz.
Fakat geleceğin nasıl şekilleneceğini anlamak için aile yapısında meydana gelen değişimlere çok dikkat etmek gerekir.
 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli kitabın
21. Yüzyılın Tekonolojik Eğilimleri bölümünde altını çizdiğim cümleler :

Dört Boyut teorisi
Benzer bir teoriyi ilk öneren Economist editörü Frances Cairncross, iki binli yılların başında mesafe kavramının öldüğünü söyledi.

1) Sıfır boyutu : 30.000 sene önce sürekli korku, insanoğlunun fiziksel özgürlük bilincini sıfır derecesinde tuttu.
Yaşadığı mesafede (mağaralar ve çevresi) hürriyeti yoktu. Bu nedenle Cairncross bu kültürü "Nokta kültürü" olarak tanımladı.
2) Birinci boyut : Tarım toplumuna geçişle birlikte insanlar arası iletişim arttı. Daha geniş bir alanda hareket etme imkanına kavuştu.
3) İkinci boyut : Yön bulma teknolojileri dünya üzerinde geniş alanları kontrol altına almasını sağladı.
35 sene içinde Avrupalı denizciler Afrika'yı dolaştılar, Kuzey ve Güney Amerika'yı keşfettiler ve o zamana kadar insan yüzü görmemiş yerlere ulaştılar.
Böylece 19. yüzyılın sonunda, ikinci boyut devrimi başladıktan 400 sene sonra, Avrupa'daki 25 ülke dünyanın % 85 ine hakimdi.
4) Üçüncü boyut : Şimdi birinin 1900 yılında İngiliz donanması'nın amirallerinin karşısına geçip, insanoğlunun ikinci boyuttan çıkıp,
üçüncü boyuta uçağını söylediğini düşünün.
2004 yılında Brian Binnie'yi atmosferin dışına yolladı; Voyager 1 ve Voyager 2'yi Güneş sisteminin dışında dolaşmaya gönderdi.

Wright kardeşlerin 1903 yılında uçmanın mümkün olduğunu ispatlamasından sadece 30 sene sonra, tek bir nükller bomba taşıyan bir uçağın,
bin savaş gemisinden ve ağır tankların taşıdığı yüz bin askerden daha kuvvetli olduğu ortaya çıktı.

5) Dördüncü boyut : 21. yüzyılın başında insanoğlu her şeyi küçük elektron bitlerine dönüştürme yöntemlerini ve bu bitleri içlerinde
depolayıp zaman ve alan kısıtlaması olmadan başka bir yere iletebilen araçları geliştirmekle meşgul.

Aynı şekilde, bugün elimizde bulunan kablosuz teknolojiler Wright kardeşlerin ilk 12 saniyesidir.
Onlar nasıl gökyüzünün uçan cisimlerle dolacağını, uzayda varılabilecek derinlikleri ve bulunacak uçuş yöntemlerini tahmin edemediyse, biz de 21. yüzyılın başında alanı küçücük noktalara sığdırıp neredeyse aklımıza gelebilecek her şeyi iletebileceğimizi hayal edemiyoruz.

Sıfır boyutuna geri dönersek, homosapienlerin birinci boyuta geçişinin onbinlerce sene aldığını görürüz.
İkinci boyuta geçişleri sadece bir kaçbin sene gerektirdi.
İkinci boyuta geçiklerinde üçüncü bir boyut olduğunu görmeleri 400 yıl ve bu boyutun tüm potansiyelini kullanmaları 100 yıl aldı.
Bu nedenle dördüncü boyuta geçişin sadece birkaç onyıl alacağını varsayabiliriz.
İnsanlık tarihinde ilk defa birçok insan bir boyutta doğup büyüdükten sonra başka bir boyutta çalışacak.

Dördüncü Boyutun Teknolojileri


İnsanoğlu yerçekimini aşmak için yaratıcı teknolojiler geliştirdi ancak herkes bu kuvveti ortadan kaldıramayacağımızı, sadece karşı koyabileceğimizi kabul etti.

... Yerçekimi günümüzdeki kadar önemli ve etkili olmayacak.

Thomas Gold 1990'ların gaz ve petrol tüketim değerlerini kullanarak dünyanın katmanlarında insanoğluna 500 milyon yıl yetecek kaynak bulunduğunu hesapladı.

Amerikalı elektrik firması Pacific Gas and Elektric 2016 yılından itibaren uzayda üretilecek 200 megavat elektriği almak üzere Solaren şirketiyle
imzalamak istediği anlaşma için yasal onayları beklediğini belirtti.
*******
Amerika 1960'lı yıllardan beri Uzay teknolojisini geliştirmeye çalışmaktadır.
Bu çabalarının HEDEFİNE ulaşmayacağına inanıyorum.
(Bu alandaki çabalar farklı alanlarda faydalı ürürler ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. Fakat asıl hedef olan uzay seyahatlerinde ciddi bir ilerleme kaydedilememektedir/kaydedilemeyecektir.)
Bu şekilde düşünmemin sebebini başka bir mesajda açıklayacağım.
Gelişmekte olan ülkelerin cansız maddelerin hızlı nakledilmesi (ışınlama) teknolojisine ve zaman içerisinde hareket edebilme teknolojisine yatırım yapmaları gerektiğini düşünüyorum.
Bu iki alanda kısa sürede gelişme kaydedilecektir.
Bu alanda başarılı olan bir ülkenin bölgesel veya süper güç olabilme ihtimali çok yüksektir.
 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli kitabın
ÜÇÜNCÜ BÖLÜMünde altını çizdiğim cümleler şunlar :

Anlaşmazlık Eğilimlerinde Dört Güç

Bu kitabın temelindeki soru, 21. yüzyılın süper güçlerinin kim olacağı değil, hangi ülkelerin coğrafi baskılara maruz kalıp korkularını yenmek için askeri güç toplayacağıdır.

21. yüzyılın başında bu ölçülere uyan dört ülkenin bulunduğunu söylemem uç bir görüş olarak algılanmaz.
Kitabın bu bölümünde bu ülkeleri ayrı ayrı inceleyip coğrafi şartları dolayısıyla hangi kaygıları taşıdıklarını belirteceğim.

Bu dört ülke Amerika, Rusya, Türkiye ve Japonya'dır.

Türkiye, Amerika'nın kendisine karşı takındığını hissettiği tehditkar tavra karşı Japonya'yla bir pakta girmek isteyecek.
Bu tehdit duygusu, 2050 yılı civarında ortaya çıkacak yeni bir mücadelenin temelini oluşturacak.

Amerikan seçim propagandasının yarattığı gürültü, insanları yeni başkanların ABD'nin korunma ve saldırı stratejileri açısından yeni fikirler getirdiğine inanıyor.
Ancak bu stratejilerin doğrudan ABD'nin coğrafi konumundan ortaya çıktığını unutuyorlar.
Her başkan stilini veya ince ayrıntılarını değiştirebilir ancak bu stratejiye önemli bir eklemede bulunamaz ve önemli bir şeyleri de çıkaramaz.

ABD'nin stratejisine beş prensip hakim:

1) Amerika kıtası, özellikle de Kuzey Amerika üzerindeki kontrolünü devam ettirmek
2) Stratejik derinliğini korumak
3) Kuzey Amerika kıyılarına ulaşan yolları elinde tutmak
4) Okyanuslara egemen olmak
5) Avrasya ülkelerinin bölünmüşlüğünü devam ettirmek

Bu nedenle Meksika, ABD'nin ana sorunu. ABD'de oturan Meksikalıların Meksika körfezi, Atlantik Okyanusu ve Pasifik Okyanusu kıyılarındaki
bazı merkezleri ABD'den koparabileceğini söyleyenler var. Friedman'a göre 21. yüzyılın sonuna doğru Amerika'nın savaşı bu olacak.

Bu nedenle, ABD'nin İsrail'i bir gün Birleşik Devletler'in bir parçası yapacağını düşünen İsrail'liler hayal kuruyor.
ABD, İsrail'in bulunduğu bölgeyi Amerika kıtasını koruyacak bir alan olarak görmüyor.
İsrail, ABD'nin alansal savunma stratejisinin bir parçası değil.
İsrail'in Amerika'nın müttefiği olmasının nedenledi coğrafi değil.
Ancak bu nedenler o kadar karmaşık ve hassas ki bu ilişkilerin bozulması çok kolay.

Norveç, Danimarka, Japonya ve Türkiye daha çok Rusya'nın denizyolu olanaklarını kısıtladıkları için ittifak kurulan ve tesadüfen
Amerikalılarla başka çıkarları da çakışan ülkelerdir.

ABD, sadece birleşik bir kıtasal kuvvetin başka bir kıtasal gücü istila edip kontrol edebileceğini biliyor.
Avrupalılar 20. yüzyılın iki savaşında birbirini vururken Amerikalı stratejistlerin o kadar sevinmesinin nedeni budur.
Aynı sebeple 2003 yılında Avrupa Birliği'nin oluşturmaya çalıştığı "ortak" dış politikanın değersiz bir evraktan öteye gitmediğini görünce memnun oldular.
Avrupalıların ABD'yle beraber Irak operasyonuna katılıp katılmama konusunda farklı görüşlere sahip olması, tek bir siyasi ve askeri
oluşturamayacaklarının kanıtıydı.


Dünyanın herhangi bir yerinde yeni bir güç ortaya çıktığında ABD hemen yakınında karşı bir kuvvet kuruyor.

ABD, Rusya'nın etrafındaki birkaç gücü organize ediyor, destekliyor ve birbirine düşürüyor.
Bunlardan ilki Türkiye, diğerleri de Polonya ve Çek Cumhuriyeti.

Savaştan sadece 21 sene sonra Almanya, Fransa'ya yeniden saldırdı ve sadece 6 hafta içinde tamamen işgal etti.

Günümüzde hiçbir ülke ABD nin onayı olmadan başka bir ülkeye karşı deniz saldırısına girişemez.

Amerikalılar Berlin Duvarının yıkılmasını ve Sovyetler Birliğinin parçalanmasını zafer olarak gördü.
Ruslar içinse bu, Putin'in bir süre önce söylediği gibi trajik bir olaydır, ancak tüm sistemin çöküşü değil sadece bir cephede yenilgidir.

Avrupalılar Rusların doğalgazına bağlı durumda
ve çatışmalara girme istekleri o kadar zayıf ki güç denkleminde önemsiz durumdalar.


On yıllık yeni soğuk savaş
Bu oyun, yüzyılın ikinci onyılı süresince oynanacak. Soru oyunun yeniden başlayıp başlamayacağı değil nasıl oynanacağı.
Rusya, ABD'nin dikkatini Müslüman dünyasına çekmeye devam edecek; bunun için Ortadoğu'yu da güzelce karıştırmaya çalışacak.
İran'a teknoloji, destek ve kaynak sağlayarak ABD'nin dikkatini oraya çekecek; diğer konulara eğilmemesini sağlayacak; asıl ilgilendiği alan olan Orta Avrupa'da ABD'den tavizler elde edebilmek için kapalı oynayacak.

Bu seçeneklerin ortak sonucu şudur :
Radikal İslam'a karşı mücadele Amerika'ya pahalıya mal oluyor.
Uzun vadede Rus tehdidi, İslami tehditten çok daha büyüktür.

Korku, dünyadaki en önemli dürtüdür. Karşısında başka bir korku olmadığında, insanları kendilerinin bile mantıksız gördüğü şeyleri yapmaya itebilir.

Moskova, iyi savunma seçeneklerine sahip olmadığı için hep saldırgan davrandı.

Rusya'nın güney sınırında bu çatışmaya hazırlayabilecekleri, yeterince büyük ve kuvvetli bir ülke bulmak.
Bu zamanı geldiğinde ABD'ye karşı bir tehlike oluşturmayacak ancak güvenlik ve kültür engellerini aşabilecek bir ülke olmalı. Tabi ki ABD göreve hazırlama aşamasında bu ülkeye yardım edecek, finansmanını sağlayacak ve teşvik edecek. Seçilen ülkenin stratejik risklere atılmayı göze alması için,
başarıya ve yenilenmeye özlem duyan bir ülke olması gerekir.
Batıyla, Avrupayla, Asyayla, Ortadoğu ülkeleriyle ve mümkünse İslam alemiyle kültürel, finansal ve güvenlik ilişkileri içinde olmalıdır.

Bu şartlara uyan tek doğal seçenek Türkiye'dir.

TÜRKİYE


(Araplar) Ancak sonunda bölgedeki gücün İran veya İsrail yerine Türkiye'de olmasını tercih edecekler.

Arap Yarımadası yüzyılın ikinci on yılında sosyal ve siyasi gerilemesine devam ederken, Ortadoğu'daki bazı devletler güvenlikleri ve ekonomik gelişmeleri için Türkiye'ye bağlı olacaklar.

Türkiye'nin eski Arap diktatörler devrildikten sonra kurulacak rejimlere yardım etmesi, özellikle de radikal dini grupların başa gelmesinin
önlenmesine veya yeni rejimlerin beklentileri karşılamasına yardımcı olması istenirse, hiç şaşırmam.

Türkiye'nin coğrafi konumu, Orta Asya'daki kaynaklardan gelen petrol ve gaz hatlarının anayolu olmasına olanak veriyor.

Bu hattın adı Transhazar Boru Hattı ve Rusya'yla İran'ı devre dışı bırakıyor.


Türkiye çeşitli enerji kaynaklarını kullanmak zorunda, zamanı gelip tedarikçilerinden birine karşı hareket ettiğinde diğerlerine güvenebilmesi şart.

Arnavutluk ve Bosna'daki Müslümanlar hehp Türkiye'nin yanında oldu ve Avrupa'yla köprü görevini gördüler.

Eğer Türkiye Kürt özerk bölgesinin sınırındaki Irak bölgelerine, örneğin petrol dolu Kerkük'e el koyabilirse, ABD'nin Irak'tan çıkmasından sonra istikrarı sağlayacak ekonomik konumu ve gücü elde edecektir.

ABD'nin tek yapması gereken, bölgesel güçler arasında düşük yoğunluklu çatışmaların devam etmesini ve hiçbirinin kazanmamasını sağlamaktır.

2020 RUS SAVAŞI
Ruslar da askeri maceralara girmek istemiyor. Bu nedenle askeri çatışmayı önlemek için onlarda ABD sponsorlu Türkiye kaldıracına karşı baskı kurmaya çalışacak. Doğu Avrupa'yı yalnız bırakmak amacıyla NATO'nun moralini bozmaya çalışacaklar.
Bunu yapmanın en kolay yolu Rusya'dan gelen gaz hattına güvenen Almanya ve Fransa'yı, ABD VE Polonya kuvvetlerini arttırmayı durdurmazsa,
büyük bedel ödeyeceklerine ikna etmektir.

2020 İsrail - Suriye Savaşı
İki tarafın da elindeki teknolojiler insan hayatı değil ama alt yapı bakımından büyük yıkıma neden olacak.
İsrail böyle bir yıkımı göze alamayacağından, tüm enerjisini kullanarak sınırlarını merkezinden olabildiğince uzağa çekmeye ve Ortadoğu'da önceki savaşlarda elde ettiklerinden daha etkili tampon bölgeler oluşturmaya çalışacak.

2020 Rusya-Türkiye Savaşı
Rusya zengin kaynaklarına odaklanmaya devam edecek ancak bu kaynaklar zamanla stratejik gücünü kaybedecek.
Sonuç olarak Rusya, 21. yüzyılın ikinci yarısını şekillendirecek teknolojilerin gelişmesi konusunda geride kalacak.

2050 Japon Savaşı
Dünya Bankası'nın tahminlerine göre 2030'larda 1,8'e inecek olan doğurganlık oranı Çin'in bunun ciddi sonuçlarıyla uğraşmasını gerektirecek.
0-14 yaş arasındaki çocukların nüfusun sadece % 15'ini oluşturacağı bu durumda Çin'in yaşayacağı dahili ekonomik kriz devleti yıpratacak ve ülkenin artık gizleyemeyeceği ciddi ayaklanmalara yol açacak.
Bu nedenle, çoğu kişinin düşündüğünün tersine Çin 21. yüzyılın her şeye kadir süper gücü ABD'ye meydan okuyamayacak.

Tüm Asya ülkeleri arasında ve tüm gelişmiş ülkeler arasında demografik krizi 21. yüzyılın ortasında en şiddetli yaşayacak ülke Japonya.
Nüfusunun sadece %10'u 0-15 yaş arası çocuklardan oluşacak.

Staratejik Silah

2040'lı yılların stratejik silahlarından biri sesten 10 kat hızlı, saatte 13.000 km hızla uçabilen hipersonik uçaklar veya Cruise füzeleri olacak.

Endonezya Takımadası dünyanın geri kalanının göreceği demografik krizi yaşamayacak.

ABD'nin dünyadaki mutlak hegemonyasını engellemek isteyen Japonya ve Türkiye, bu ortak amaç uğruna birleşerek gizlice bu hegemonyayı altüst edecek hareketlerde bulunacak.

Burada verilen senaryolar pek çok eksikle dolu.

Buradaki itici güç, bu insansız araçlara kolayca erişebilen ve hareketli enerji kaynakları bulmaktır.

21. yüzyılda insan çok değerli bir kaynak olacak.

O sırada hala müttefiki olan İsrail, Türkiye'nin bölgeyi istikrara kavuşturmasına açık veya gizli yollardan yardım edecek.
*************
Kitabın bu bölümünde verilen bilgilerin çoğunu ikna edici bulmadım.
"Şeyh uçmaz, mürit uçurur." sözünü çok beğenirim.
Çoğu kimsenin Amerika ve İsrail'i uçurduğunu düşünüyorum.
Bana göre David Passig kitabının tüm bölümlerinde Amerika'yı uçurmuş.
Amerika ve İsrail hakkındaki düşüncelerimi bir başka mesajda yazacağım.
David Passig'e göre şu anda soğuk savaşın içindeyiz ve 2020 yılında soğuk savaş sıcak savaşa dönüşecek.
David Passig'in 2020 yılında olacağını öngördüğü hiç bir savaşın gerçekleşeceğine inanmıyorum.
Sebeplerini daha sonra açıklayacağım.
David Passig'ini 2050 yılında gerçekleşeceğini öngördüğü Türk-Japon ittifakının bazı şartlara bağlı olarak daha erken dönemde gerçekleşeceğini tahmin ediyorum.
 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli kitabın
DÖRDÜNCÜ BÖLÜMünde altını çizdiğim cümleler şunlar :

İnsanlık tarihi bir yandan daha fazla olasılığın bulunduğu ve yaşamın daha kolay olduğu yerlere doğru yayılma gereksinimi, diğer yandan da insanların diğer grupların kendi yaşadıkları yerleri istila edeceği korkusuyla şekillenir.

İsrail geçmişte tehditler savurdu , hatta 1973 yılında Mısır'a girerek en önemli ve kalabalık bölgelerin neredeyse kalbine kadar ulaştı ve Yom Kipur Savaşı'nı Kahire'den 101 km uzakta bitirdi.

Suudi Arabistan

20. yüzyılın son yıllarında dünya pazarlarında petrol fiyatları düştükçe (2001 yılında varil başına 10 dolar), Suudi Arabistan hızlı nüfus artışının yanında petrol üretiminden elde ettiği gelirin düştüğünü gördü.
Yıllık kişi başına geliri 1980'de 25.000 dolardan 2003'te 8.000 dolara düştü.

İran

Suudiler kendilerini silahlanan İran'a karşı korumak amacıyla nükleer silahlar alabilir veya ABD ve İsrail'le birleşerek korkularının kaynağına ölümcül bir darbe vurabilirler. Bu nedenle Suudi Arabistan, İsrail'in kendisine gereken ek savunmayı verebilecek tek ülke olduğunu düşünerek İsrail'le bir barış anlaşması imzalarsa hiç şaşırmam.

Filistin

2010'un başlarında Filistin Yönetimi resmi olarak Gazze Şeridi'ne egemen olsa da, 25 Ocak 2006'da seçimleri kazandığından beri buraya HAMAS hakim.

1988 Cezayir'de toplanan Filistin Ulusal Konseyi BM'nin 181 numaralı kararının sınırları içinde Filistin Devleti'ni ilan etti.

İsrail'de hala birçok kişi tarihte Filistin diye bir varlık olmadığını, bu nedenle de tanınmaması gerektiğini iddia ediyor.
Ancak tarih bize her yeni ulusal varlığın sınırlarını kanla çizdiğini gösterir. Filistinliler bu açıdan farklı değil.
Bu varlık kan döküp kurban vermeyi göze aldığına göre, varlığın geçerliliğini tartışmanın artık fazla bir anlamı yok.

İsrail birden mucizevi bir biçimde bölgeden yok olsa bile, etraflarındaki diğer rejimlere yapacaklarından korkacakları için Arap ülkeleri Filistinlilere kendi geleceğini belirleme hakkını vermez.


Friedman, içinde bulundukları coğrafi kapandan kurtulmaları ve kurulacak bir Filistin devletinin hayatta kalabilmesi için aşağıdaki dört değişimin gerçekleşmesi gerektiğinden bahsediyor.

4. Açıkça görünen dördüncü şart da bölgedeki kuvvet dengesinin İsrail aleyhine değişmesi. Örneğin İsrail toplumunun siyasal ekonomik ve sosyal olarak parçalanarak kendini savunamaması ve komşularının iyi niyetine gereksinim duyması.

Tarihte uzun süreli statik durumlar yoktur. İnsanlar hep dengesiz durumları dengeye kavuşturmak için harekete geçerler.

Türkiye'nin iki aşamada bölgesel güç kazanacağını belirtmiştim. İlk aşamada, büyük ihtimalle 21. yüzyılın ikinci on yılında Türkiye iki kaldıraç kullanarak konumunu kuvvetlendirmeye çalışacak. İlk kaldıraç Amerikan yardımı olacak.

Türkiye'nin ikinci kaldıracını kullanarak Müslüman dünyasındaki lider rolünü kuvvetlendirmesine de karşı çıkmayacak.
Bu ikinci kaldıraç da dindar İslami söylemdir.

2050'li yıllarda Türkiye ABD'yle ihtilaf içinde olacak.
Bölgede kendine destek arayan İsrail'e ABD'ye karşı bölgesel bir ittifak kurma teklifinde bulunacak.

Lübnan


Uzmanlar Suriye'nin 2012 yılından itibaren petrol ithalatına geçeceği konusunda genelde hemfikir.

Maalesef çoğunluk genellikle liderlerine güvenmez, İsrail'de de durumun farklı olacağına dair hiçbir belirti yok.

Ancak NATO üyesi ülkeler 2. Dünya Savaşı'nın travmasından hala kurtulabilmiş değil ve bu talebe gerekli kuvvet, kaynak ve şevki sağlamayacaklar.
ABD de durumun böyle olacağını tahmin ettiği için Türkiye'yi 2010 yılından itibaren perde arkasında görüşmelerle kuvvetlendirmeye başladı; Türkiye'ye Rusya'ya karşı açık ve üstü kapalı hareketlerde bulunmasını telkin ediyor.

Ortadoğu'da, Türkiye'nin doğuda İran'la ve güneyde Mısır'la açık bir rekabete girdiği yeni bir dönem başlamak üzere.

Rusya uyanıp Türkiye'nin kendi batı yayılımına karşı oluşturduğu tehlikeyi anladığında İran'ı etkileme çabalarını hızlandıracak ve İran'ın Türkiye'yi güney ve doğu sınırlarında Suriye ve Kürdistan aracılığıyla meşgul etmesini sağlayarak Türkiye'nin Kafkaslar'a uygulayacağı baskıyı azaltmaya çalışacak.

2020'lere doğru İsrail'de sağ demografik ve politik olarak güçlenecek.
İsrail'de, ülke kurulduğundan beri uygulanan kendini dizginleme politikasından bıkmış bir nesil yetişiyor.
Bu nesil ülkeyi kuran nesilden daha özgüvenli ve gururlu olacak, milli onurlarına ebeveynlerinden daha fazla değer verecek ve kendini daha az frenleyecek. İsrail hışıma gelecek ve politik baskılar kuzey sınırındaki topografik özelliklerde gömülü coğrafi korkuları güçlendirecek. O zaman kadar mucizevi bir biçimde Suriye'yle barış anlaşması imzalanmış olsa bile bu anlaşma büyük tehlikeye girecek.
Suriye'nin üzerindeki baskılar dayanamayacağı kadar büyük olacak ve taahhütlerini gerçekleştiremeyecek.
Bölgedeki karmaşaya karşı koymaktansa İran'a dayanmak daha kolay gelecek.

Hatta İran'la Türkiye arasındaki mücadelede İran'ın galip geleceğine bile inanabilir.

Sina Harekatı (1956), Altı Gün Savaşı (1967) ve Birinci Lübnan Savaşı (1982) sırasında olduğu gibi muazzam gücüyle saldırıya geçecek. Suriye ve Lübnan topraklarına girecek.

İsrail girdiği topraklardan şimdiye kadar verdiği savaşlarda olduğu gibi kısa zamanda çıkamayacak.
 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

David Passig'in yazmış olduğu 2050 isimli kitabın
BEŞİNCİ BÖLÜMünde altını çizdiğim cümleler :

Yahudi Milletinin Kökeni
Modern devirde, Tevrat'ın gerçekle alakası bulunmayan kurgusal bir hikaye olduğunu iddia edenler çıktı.
Bazı araştırmacılar da Tevrat'ın dini bir anlatı olduğunu ve tarih kitabı olarak görülmemesi gerektiğini belirtiyor. Günümüzdeki Arap milletleri, özellikle de Filistinliler, bu fikre sıkı sıkı sarılmışlar.

Mısır'dan Çıkış'ın gerçekleştiğini varsayarsak, günümüzde en çok kabul gören görüş, Tevrat'taki firavunu MÖ 13. yüzyılda yaşayan 2. Ramses olarak kabul ediliyor. Eğer bahsedilen firavun gerçekten 2. Ramses ise, Mısır'dan çıkış MÖ 1275-1208 arasında gerçekleşmiştir.

Tevrat Kenan Diyarı'nın sınırlarını Tekvin'de çiziyor:
Kenan sınırları Sidon'dan Gerar'a doğru Gazze'ye kadar; Sodom, Amora, Adma ve Zebim'e doğru, Laşa'ya kadar"
(Tekvin, 10:9)


Avram, Şem'in soyundan gelir; bu nedenle Yahudi nefretinin adı antisemitizmdir.

Kenan şehirlerini bırakarak daha iyi ve anlamlı bir yaşam bulmak amacıyla dağlara yöneldiğini gösteriyor.
Böylece kendilerini baskı ve kölelikten kurtararak yeni bir millet olarak, İsrail milleti olarak ortaya çıktılar.
Ancak bu tasvir önemli bir soruyu da beraberinde getiriyor:
Tevrat neden İsrailoğulları'nı tarihi gerçeğin tersine yabancı fatihler olarak göstermeyi tercih etti?
Tevrat neden İsrailoğulları'nın kökeninin Mezopotamya'dan gelen Avram olduğunu söylüyor?

Tevrat'a göre Hz. Musa ilk vahyini Midyan bölgesinde almıştı.

Bu paranoya kalıbı doğru olsun olmasın, Yahudi milletinin benliğinde yerleşen anlatı, her nesilde kendisini yok etmeye çalışan birinin olduğudur.

İsrail bölgesel zorluklarla başa çıkabilmek için deniz kuvvetlerinden çok kara kuvvetlerinin gelişimine ağırlık verdi.

İsrail ancak bir süper güç Levant'ta ve Doğu Akdeniz'de nüfuzunu hissetirmek ister veya Afganistan'la Akdeniz arasındaki toprağı
elde etmeye çalışırsa varoluşsal bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaktır.

Gelecekte Ortadoğu'nun Siyasi Durumu
İsrail'in coğrafyası Türkiye'ye karşı davranışlarında tevazu ve saygı göstermesini gerektiriyor.

Geleceğe Yönelik Düşünceler

Amerikalılar 2008 yılında yaşanan ekonomik krizden beri zor durumda ve ekonomik gerilemenin kısa sürede biteceği yolunda verilen sözlere ve işaretlere rağmen durum iyi değil.

NOT: Bu kitabı 2012 yılında okumuşum ve mesajları aynı yılinternet ortamında paylaşmışım. İsrail ve Rusya'nın işgalleri ışığında kitaptaki bilgiler yeniden değerlendirilmelidir. Türkiye ile ilgili bilgilere de dikkatinizi çekerim.
 

Konu görüntüleyen kullanıcılar

Benzer konular