Bir zamanlar Atakum, Samsun’un serin kaçamağı, çocukların yazlık cenneti, gençlerin hayal durağıydı… Ne katlı siteler vardı ne de kalabalık beach club’lar. Denize sıfır piknik alanları, tahta masa-sandalyeli çay bahçeleri, tuzlu saçlarla dönülen dolmuş hatları…
Yazlık sinema ile deniz kokusu birbirine karışırdı. O eski Atakum’da gündüz denize girilir, akşam pastaneden dondurma yenir, sahil boyunca yürünürdü. Bazen sadece bir simit ve termosla saatler geçirilirdi. Kumda yanan ayaklar, çakıl taşlarıyla yazılan isimler ve suya karşı söylenen gizli şarkılar...
Bugünkü Atakum’un ışıkları daha parlak olabilir ama o eski loşlukta saklı olan duygular hâlâ çok değerli. Bu başlık altında, çakıl taşlarından kurduğumuz dostlukları, tentelerdeki gölgeleri, denizin kenarında yitip giden yazları konuşalım.
Yazlık sinema ile deniz kokusu birbirine karışırdı. O eski Atakum’da gündüz denize girilir, akşam pastaneden dondurma yenir, sahil boyunca yürünürdü. Bazen sadece bir simit ve termosla saatler geçirilirdi. Kumda yanan ayaklar, çakıl taşlarıyla yazılan isimler ve suya karşı söylenen gizli şarkılar...
Bugünkü Atakum’un ışıkları daha parlak olabilir ama o eski loşlukta saklı olan duygular hâlâ çok değerli. Bu başlık altında, çakıl taşlarından kurduğumuz dostlukları, tentelerdeki gölgeleri, denizin kenarında yitip giden yazları konuşalım.