Bu Siteyi Ziyaret Etmek İçin Lütfen Tarayıcınızda JavaScript'i Etkinleştirin.

Film Önerileri 🎬 | WowTurkey Kaliteli Genel Forum Sitesi Bilgi Resim Ulaşım

Film Önerileri 🎬

Diriliş The Revenant
İzlemeyen varsa tavsiye ederim pişman olmassınız

Hugh Glass kürkleri için hayvanları avlayan bir kuruluş için çalışan deneyimli bir tuzakçıdır. Fakat avlandıkları bölgelerde kendilerinden başka hem yerli Kızılderililer hem de Fransız birlikleri kol gezmektedir. Bir av ertesinde bir boz ayı tarafından ölümcül bir biçimde yaralanan Glass’ı, yavaşlamamak adına ekibi ölüme terk eder. Fakat bölgeyi herkesten iyi bilen avcı Glass hayata tutunur ve yavaş da olsa yaraları iyileşir. Zira yaşama tutunması için oldukça geçerli bir sebebi vardır…

Oscar ödüllü yönetmen Alejandro G. Iñárritu efsanevi Hugh Glass’i Diriliş filmiyle ile beyazperdeye taşıyor. 19. Yüzyıl Amerika sınırında yaşanan destansı hayatta kalma mücadelesini konu alan Diriliş, seyirciyi 1823 Amerika’sının benzersiz güzelliğine, gizemine ve tehlikesine çekiyor. Film sadece hayatın değil, onurun, adaletin, inancın, yuvanın ve ailenin içgüdüsünü keşfediyor. Michael Punke’ın kaleme aldığı The Revenant: A Novel Of Revenge kitabından beyazperdeye uyarlanan filmin başrolü ise Leonardo DiCaprio.
Ekli dosyayı görüntüle 36947

Ekli dosyayı görüntüle 36945

Ekli dosyayı görüntüle 36944

Ekli dosyayı görüntüle 36946

Kaynak Beyazperde
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Ekli dosyayı görüntüle 38706

🎥📽️🎬🎥📽️🎬📺
John Forbes Nash Jr., genç yaşında geliştirdiği kuramlarla matematik dünyasının bir numaralı ismi haline gelir. Fakat kısa süre içerisinde bencilliği ve kendine olan aşırı güveni sonucunda oluşan kişisel problemleri ile baş edemez duruma düşer. Dahilik ile delilik arasındaki ince çizgide, delilik tarafına doğru sürüklenir.
KAYNAK m.sinemalar
 
Ekli dosyayı görüntüle 38707

Er Ryan’ı Kurtarmak’ta, dört çocuk annesi bir kadı İkinci Dünya Savaşı’nda kaybettiği üç oğlunun ardından fazlasıyla yaralanmıştır. Şimdi tek dileği hayatta kalan tek oğlunun savaştan sağ salim dönmesidir. Yakarışları karşılık bulur ve Başkan tarafından verilen bir emirle James Ryan’ın ne pahasına olursa olsun bu savaştan sağ çıkması sağlanacaktır. Normandiya çıkarmasının yapıldığı gün, sekiz kişilik bir asker birliği farklı bir göreve, Ryan’ı kurtarma görevine atanır. Ancak yüzbaşı John Miller tarafından yönetilen bu birim, can pazarının yaşandığı bu zorlu ortamda hakikatli bir yaşam mücadelesine atılacak; tek bir adamı kurtarmak için sekiz kişinin hayatının tehlikeye atılmasının meşruluğunu sorgulayacaktır.
Ekli dosyayı görüntüle 38709

Ekli dosyayı görüntüle 38708

KAYNAK Beyazperde
 

Sling Blade (1996)​

film-onerileri-7-1-750x422


Amerikalı sinemacı Billy Bob Thornton’ın yazıp yönettiği ve aynı zamanda başrolünü üstlendiği Sling Blade film önerileri listemizin yedinci sırasındaki yapım. Arkansas’ta küçük bir kasabada geçen bu duygusal öyküde uzun yıllar bir akıl hastanesinde kaldıktan sonra dışarı çıkan ve hem kendi geçmişiyle hem de toplumla yüzleşmek zorunda kalan Karl Childers isimli adamın hikayesi anlatılıyor. Filmin oyuncu kadrosunda ise Billy Bob Thornton, Dwight Yoakam, J. T. Walsh, John Ritter, Lucas Black, Natalie Canerday ve Robert Duvall gibi isimler yer alıyor.
 
Yağmur Adam

Los Angeles’ta yaşayan ve bir ithal araba satıcısı olan Charlie (Tom Cruise); başkalarının düşüncelerine saygı duymayan, bencil, üçkâğıtçı ve fırlama bir şehir çocuğudur. Senelerdir görmediği ve uzak kaldığı babasının öldüğünü ve 3 milyon dolar miras bıraktığı haberini alır. Babasının cenazesine gittiğinde, kendisine sadece 1949 model bir Buick Roadmaster marka araba bıraktığını ve tüm mirasını daha önce varlığından bile haberdar olmadığı ağabeyi Raymond’a (Dustin Hoffman) bıraktığını öğrenir. Raymond engellilerle ilgilenilen bir klinikte bakıma muhtaç, otistik bir dâhidir. Raymond Savant sendromuna sahiptir ve katı rutinlere bağlıdır. Mükemmel bir hatırlama yeteneğine sahiptir. Charlie mirasın en azından bir kısmından vazgeçmek niyetinde değildir. Charlie, paranın kontrolünü ele geçirmek için kardeşinin velayetini almaya karar verir. Abisi ile beraber yavaş ilerleme kaydederler çünkü Raymond her gün televizyonda Yargıç Wapner’ı izlemek ve saat 23.00’e kadar yatmak da dâhil olmak üzere rutinlerine sadık kalmakta ısrar eder. Charlie, otistik abisi Raymond’u kaldığı klinikten kaçırıp ülke çapında bir seyahate çıkarır. Yol boyunca abisinin yaşamı zorlaştıran alışkanlıklarıyla, takıntılarıyla çileden çıksa da otistik abisinin matematik ve hafızalama konusundaki insanüstü yeteneği ve de yüzlerce nesneyi anında sayma yeteneği karşısında hayretler içerisine düşer. En sonunda Las Vegas’taki kumarhanelerde abisinin bu az bulunan kabiliyetinden yararlanarak büyük paralar kazanmaya çalışır ve 86 bin dolar kazanır. Yol boyunca Charlie, sadece Raymond’u değil, geçmişinin bir parçasını ve belki de kendini keşfetme fırsatı da bulacaktır.

1000044348
 
JOKER-İKİLİ DELİLİK

Yakında sinemalara gelecek olan film için bir künye oluşturayım.

4 Ekimde ABD ve Türkiyede vizyona gireceğini gördüm. Son zamanlarda sinemada güzel bir film izlemeyeli epey zaman olmuştu ki bu filme için beklemeye değeceğine eminim.
Hiz izlemeyenler için 1. filmi de izlemelerini tavsiye ederim. İzlemek için sabırsızlıkla bekleyenlere keyifli beklemeler. 🙂
Unutmadan Lady GAGA da oynuyor.

Joker_-_Folie_à_Deux_poster
 
images (74).jpeg


II. Dünya Savaşı Nazi Almanyası’nın hâkimiyetinde birden çok cephede çok çetin biçimde devam etmektedir. İngiliz İstihbaratı tüm yoğun çabalarına ve yüzlerce kişiyi çalıştırmasına rağmen Almanların kullandığı Enigma şifreleme sistemini çözmeyi başaramamıştır. Almanların çok gizli bir biçimde şifrelediği bu yazışmalar, İngilizlere ve müttefiklerine çok ağır kayıplara mal olmuştur. Çözüm olarak İngiliz hükümeti Deniz Kuvvetleri Komutanlığı çatısı altında ülkenin en iyi şifre çözen beyinlerini ve kriptoloji uzmanlarını toplar. Bu isimlerden biri de farklı çalışmalarıyla tanınan ve kendi yöntemlerinden ödün vermeyen genç profesör Alan Turing’dir. Turing’in ekibe katılması dengeleri alt üst edecek ama o güne kadar hiç denememiş büyük çaplı bir girişimin de kapısını aralayacaktır.

Ünlü İngiliz matematikçi Alan Turing’i filmde Benedict Cumberbatch canlandırırken kendisine Keira Knightley, Matthew Goode, Rory Kinnear ve Allen Leech eşlik ediyor.

[

Neredeyse tek başına İkinci Dünya Savaşı’nı iki yıl daha erken bitirmesini ve on milyonlarca yaşamı kurtarmasını bir kenara bırakın, İngiliz dahi Alan Turing’in modern teknoloji üzerindeki müthiş etkisi tartışılamaz. Eğer şu anda eleştirimi bir bilgisayarı kullanarak yazabiliyorsam, sizde başka bir bilgisayar aracılığıyla okuyabiliyorsanız, bir zamanlar ‘Turing Makinası’ adı konulan bilgisayarların varlığı için ilk başta Turing’e teşekkür etmemiz lazım.

Belki de bizim teşekkür etmemiz lazım, çünkü İngiliz hükümeti eşcinsel olduğunun farkına vardığı Turing’in ülkesine ve milyonlara verdiği fedakarlıklar için onu zorla kimyasal yollarla hadım ederek, bu yüzden büyük ihtimalle kısa süre sonraki intiharına sebep olarak ‘teşekkür’ ettiler. İngiltere ta 2013’te Turing’in ‘eşcinsellik suçları’nı affetti. Turing’i haklı olarak kahramanlarından biri olarak kabul eden İngiliz LGBT cemiyeti bu haksızlığa özür dilenmesi için altmış yıldan fazla bekledi.

Belki de Turing’in ne kadar dahiyane, karmaşık ve hayret uyandıran bir figür olduğunu, modern teknolojiye neler kattığını her zaman akılda tuttuğum için gibi türün klişelerini peş peşe sıralayan gayet ortalama bir biyografik dramadan daha yaratıcı bir iş ümit ettim. Yine de Turing hakkında fazla bilgisi olmayan (Ve sonradan üzerine daha çok araştırma yapabilecek, çünkü film bir sürü detayın ya üzerinden atlıyor, ya da atıp tutuyor), Turing rolünde ’in tutkulu performansı ile ayakta duran tipik bir Hollywood biyografisi isteyen seyircinin dikkatini çekebilir.

Fakat bu ilginç kişiliği incelikle ve derinden inceleyen, yaratıcı ve orjinal bir drama çıkarmak zor bu filmden. Hollywood’da ‘Oscar Yemi’ diye bir terim vardır, Akademi’nin ilgisini çekebilmek için belli bazı elementleri içine zorla sokuşturan filmler için kullanılır. The Imitation Game işte tam bu terime uyan filmlerden, bu yüzden de bu kadar Oscar adaylığı almasına şaşırmamak lazım.

Filmin hikaye tasarımı adımı adımına biyografi türünün bilindik numaralarını takip ediyor. Çoğunluğu İkinci Dünya Savaşı sırasında geçen hikayeye tabi ki 1950’li yıllarda giriyoruz, ki hemen Turing’in çocukluğuna, oradan da çabucak Enigma kodunu kırmak için atanmasına zıplayalım. Her tipik biyografik filmin baştacı olan, yapmaca olayları gerçek görüntüler ile karıştıran montaj sekanslarından da geçilmiyor ne yazık ki. Bu kadar karmaşık ve ilgi çekici bir hikayenin aktarılırken seyircisine bu kadar tenezzül eden bir yaklaşım kullanılması harcanmış bir fırsatı gösteriyor.

The Imitation Game, Turing’in eşcinselliğinin ve savaş sonrası trajik hayatının basitçe ve çabukça üzerinden geçerken amacının bir karakter irdelemesi yerine prosedürel bir gerilim yaratmak olduğunu çabucak gösteriyor. Almanların kırılamaz denilen Enigma kodunu kırmak amacıyla pahalı bir makine yaratmak isteyen Turing’in üstleri ile girdiği kavgalar ile karakterin gerçek kimliğini gizlediği iç çatışması yerine daha alışılagelmiş dış çatışmalara odaklanıyoruz. Sizce ilk başta Turing’e karşı çıkan üstleri makinenin çalıştığını görünce gayet bayat duygusal bir sahne ile onu kutlayacaklar mıdır hikayenin üçüncü perdesine gelmeden önce?

Biyografik filmlerin dramayı güçlendirmek için bazı detayları es geçmesi veya sil baştan yaratması gayet normal, fakat ortada bir denge olmalı. The Imitation Game’in ileri geri zıpladığı üç zaman diliminden biri, çocuk Turing’in ( ) en iyi arkadaşı ile zor kodları çözmesini gösteriyor. Bu gereksiz sahnelerin amacı belli ki hem Turing’in kod çözme dehasını seyircinin kafasına iyice sokuşturmak, hem de tutucu seyirciden fazla tepki almadan, fiziksel bağlantılardan uzak bir eşcinsellik tablosu yaratmak.

Filmin bu sekansları hem ucuz karakter yapılandırma yöntemleri, hem de tamamen yapmaca (Turing’in geçmişinde onu kod çözmeye iten böyle bir çocuk yok) olması yüzünden biraz sırıtıyor. Peki ya sırf hikayenin İkinci Dünya Savaşı bölümüne flashback yapabilmesi için Turing’in rastgele bir polis memuruna inanılmaz hassas devlet sırları ile dolu hikayesini anlatmasına ne demeli?

Cumberbatch’in derin kişisel bir bağlantı hissettiğini söylediği Turing’i canlandırmak için elinden geleni yaptığı ortada. Hatta Turing’i tanıyanlar Cumberbatch’in diyalektinden ve tavırlarından gayet etkilenmişler. Fakat filmin yazarı ve yapımcıları gayet yüzeysel bir karakter yaratarak Cumberbatch’e pek yardımcı olamıyorlar. The Imitation Game’in Turing’i, durmadan mantığın önemini tekrar etmesi ile Mr. Spock’u, antisosyal davranışları ile Hollywood-Yağmur Adam tarzı bir otistik klişesini, metaforları anlayamaması ile de Guardians of the Galaxy’nin Drax the Destroyer’ını birleştiren bir karikatür oluyor.

Filmin yönetmeni , Norveç gerilimleri ile tanınan bir yönetmen. Son filmi , pek akılda kalmayan ama başarılı bir gerilimdi. Biyografi türünde deneyimsiz olan Tyldum’un ‘Biyografi Filmi Nasıl Çekilir?’ gibi bir kitap okuyup da The Imitation Game’i yönettiği hissine kapılmadan edemiyor insan. Yine de filmin sekiz Oscar adaylığını fazla ciddiye almazsanız teknik yaklaşımı ve başarılı performansları ile aşağı yukarı tatmin eden bir biyografi olmadığını söylemek de haksızlık olur.
 
  • #10
Dönerse Senindir filmi 2016 yılı .. nedendir bilemiyorum ben hep yerli filmleri izliyorum . Çoğunlukla İstanbul'da çekilen filmleri seviyorum.

1222222.jpg
 
  • Beğen
Tepkiler: srntn123
  • #11
AN ANGEL FOR MAY
1731071836325.png


An Angel for May 2002 yapımı(Türkiyede Geçmişe yolculuk olarak vizyona girmiştir.) Trevor Preston tarafından senaryosu yazılan ve Harley Cokeliss tarafından yönetilen İngiliz drama filmidir. İngiltere'nin kırsal bir bölgesinde geçen bu film, zamanda yolculuk, dostluk ve travma temalarını işler.
**Konu Özeti:**
An Angel for May filmindeki en ilginç detay, baş karakter Tom’un zamanda yolculuk yaparak 1940'lı yıllara gitmesi ve bu dönemde karşılaştığı küçük kız May ile olan dostluğudur. Bu sıra dışı zaman yolculuğu, Tom'un kendini geçmişin zorluklarıyla yüzleşen bir çocuk olarak bulmasını sağlıyor. Bu yolculuk sayesinde, günümüz dünyasında kendine yabancı hissettiği şeylerle 1940'ların zorlayıcı koşulları arasında bir bağlantı kurarak yetişkinliğe dair önemli dersler çıkarıyor.

Filmdeki savaş, II. Dünya Savaşı’dır. Tom, May'in yaşadığı köyün 1940'lardaki savaşın etkilerini hissettiği bir döneme gider. O yıllarda İngiltere'de birçok çocuk şehirlerden kırsal bölgelere gönderilerek savaşın yıkıcı etkilerinden korunmaya çalışılıyordu. Tom, bu zaman yolculuğu sayesinde o dönemin İngiltere'sinde insanların savaşla nasıl başa çıktıklarına ve dayanıklılıklarına tanık olur.

Film, savaşın çocuklar üzerindeki etkisini ve dönemin travmalarını, Tom ve May arasındaki dostlukla işleyerek daha evrensel bir hale getiriyor. Tom’un bugünden geçmişe gidip savaşın getirdiği zor koşulları birebir yaşaması, izleyiciye hem geçmişle empati yapma hem de zamanlar arası bir bağ kurma imkanı tanıyor.

**Başroller:**
Filmin başrollerinde Tom Wilkinson, Charlotte Wakefield, ve Matthew Beard yer alır. Özellikle, Matthew Beard'ın Tom rolündeki performansı eleştirmenlerce olumlu yorumlanmıştır.


**Neden İzlemeli:**
*An Angel for May*, nostalji, dostluk ve aile değerleri üzerine düşündürücü bir film arayanlar için uygundur. Özellikle, II. Dünya Savaşı dönemini farklı bir bakış açısıyla görmek isteyen izleyicilere hitap eder. Hem genç izleyiciler hem de yetişkinler için duygusal bir deneyim sunmaktadır.
 
  • Beğen
Tepkiler: yuSuF
  • #12
GREEN BOOK- 2018
1731072681250.png
Yeşil Rehber (Green Book), 2018 yılında yönetmen Peter Farrelly tarafından çekilen ve 1960’ların Amerika’sında geçen bir yol hikayesidir. Film, gerçek olaylara dayanır ve Amerikan Güney’inde ırkçılığın en yoğun yaşandığı yıllarda bir yolculuk yapan iki farklı dünyadan iki erkeğin hikayesini anlatır. Başrollerde Viggo Mortensen (Tony Lip) ve Mahershala Ali (Dr. Don Shirley) yer almaktadır.

Konu Özeti:
Film, New York’taki bir gece kulübünde çalışan İtalyan-Amerikalı Tony Lip’in (Viggo Mortensen), ünlü Afro-Amerikan piyanist Dr. Don Shirley’nin (Mahershala Ali) turne şoförü olmasını konu alır. Dr. Shirley, Amerika’nın güney eyaletlerinde konserler vermek üzere bir tura çıkacaktır ve bu tur boyunca ona eşlik etmesi için güvenilir birine ihtiyaç duyar. Farklı kültürlere ve yaşam tarzlarına sahip bu iki adam, yolculuk sırasında birçok zorlukla yüzleşir. Önyargılar, farklılıklar ve önlerindeki engeller, Tony ve Dr. Shirley’nin dostluğunu sınarken, her ikisi de birbirlerinden çok şey öğrenir.

Yeşil Rehber’in Önemi:
Film, adını Afro-Amerikalı sürücüler için 1936-1966 yılları arasında basılan The Negro Motorist Green Book isimli rehber kitaptan alır. Bu rehber, ırk ayrımcılığının yoğun olduğu yıllarda siyahiler için güvenli seyahat edebilecekleri ve konaklayabilecekleri yerleri listeler. Dr. Shirley ve Tony de, bu rehberi kullanarak seyahat ederken ırkçılıkla ve önyargılarla başa çıkmak zorunda kalırlar.

Temalar ve Mesajlar:
Yeşil Rehber, önyargılar, ırkçılık, dostluk ve değişim gibi güçlü temalar etrafında döner. Film, Tony ve Dr. Shirley’nin yolculuğu boyunca birbirlerinin dünyasını anlamalarını ve dostlukları sayesinde önyargıların kırılabileceğini gösterir. Tony, başlangıçta Dr. Shirley’nin yaşam tarzına ve zorluklarına karşı duyarsızken, yolculuk boyunca onun yaşadığı ayrımcılığı görerek değişim geçirmeye başlar. Aynı şekilde, Dr. Shirley de Tony’den insana dair içten ve samimi bir dayanışma öğrenir.

Oyunculuklar ve Başarılar:
Mahershala Ali, Dr. Shirley rolündeki performansıyla “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında Oscar ödülünü kazanırken, Viggo Mortensen de Tony rolünde büyük beğeni topladı. Film, 91. Akademi Ödülleri’nde “En İyi Film” ve “En İyi Orijinal Senaryo” ödüllerini de kazandı. Oyunculuklar ve diyalogların yanı sıra filmde dönemin atmosferi de oldukça başarılı bir şekilde yansıtılıyor.

Neden İzlemeli?
Yeşil Rehber, Amerika’nın ırkçılık tarihine bir pencere açarken, dostluğun gücünü ve farklı insanların birbirini nasıl anlayabileceğini etkileyici bir şekilde anlatır. Dr. Shirley ve Tony’nin hikayesi, izleyiciyi hem düşündürür hem de duygusal olarak etkiler. Irkçılıkla ilgili meseleleri işlerken aynı zamanda mizahi anlara da yer vererek izleyiciyi sıkmadan güçlü bir mesaj sunar.

Bu film, ön yargıları sorgulayan, dostluk ve değişim üzerine düşündüren dokunaklı bir hikaye arayanlar için ideal bir seçim.

Yeşil Rehber (Green Book) birçok önemli ödül kazandı. 91. Akademi Ödülleri'nde (Oscar) en prestijli ödüllerden bazılarını elde etti:
  1. En İyi Film: 2019 yılında Oscar ödüllerinde "En İyi Film" ödülünü kazandı.
  2. En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Mahershala Ali, Dr. Don Shirley rolüyle “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” Oscar ödülünü kazandı.
  3. En İyi Orijinal Senaryo: Film, aynı zamanda “En İyi Orijinal Senaryo” dalında Oscar kazandı.
Bunların dışında, Yeşil Rehber pek çok başka ödüle de layık görüldü:
  • Altın Küre Ödülleri: 2019 Altın Küre Ödülleri'nde "En İyi Komedi veya Müzikal Filmi" ödülünü kazandı. Mahershala Ali, “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında yine Altın Küre'yi aldı.
  • BAFTA Ödülleri: Mahershala Ali, bu filmdeki performansıyla BAFTA'da “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülünü kazandı.
Film, ele aldığı güçlü temalar, başarılı oyunculuk performansları ve dönemi iyi yansıtması sayesinde birçok ödül töreninde övgü aldı ve ödüllerle taçlandırıldı.
 
  • #13
Oppenheimer -2023
1731073642636.png


Oppenheimer (2023), Christopher Nolan’ın yönetmenliğinde, atom bombasının geliştirilmesi sürecini ve bu süreçteki dramatik insan hikayelerini derinlemesine işleyen bir film. Hem tarihsel doğruluğu hem de karakter çözümlemeleriyle dikkat çeken bu film, birçok ilginç detay ve gerçekçi öğeyle izleyiciyi etkileyici bir şekilde sarmalıyor. İşte Oppenheimer’ın ilginç ve gerçekçi yönleri:

Gerçekçi Yönler:

  1. Tarihi Doğruluk ve Bilimsel Temalar:
    Oppenheimer, gerçek bir bilim insanı olan J. Robert Oppenheimer’ın hayatını ve Manhattan Projesi’ni ele alırken, dönemin bilimsel ve politik atmosferine oldukça sadık kalıyor. Filmin bilimsel tarafı, atom fiziği ve nükleer enerji konularında doğru bir anlatım sergiliyor. Oppenheimer’ın Einstein ve diğer önemli bilim insanlarıyla olan ilişkileri, proje sürecinde karşılaştıkları etik sorular, ve özellikle bombanın sonuçları konusunda izleyiciye doğru bilgiler sunuluyor. Nolan, filmdeki teknik detaylara büyük özen göstererek, atom bombası geliştirilirken yaşanan bilimsel gelişmeleri ve bu gelişmelerin hem bilim insanları hem de dünya üzerindeki etkilerini net bir şekilde gösteriyor.
  2. Karakterlerin Derinliği ve İçsel Çatışmalar:
    Cillian Murphy’nin Oppenheimer rolündeki performansı, filmin gerçekçiliğini artıran unsurlardan birisidir. Oppenheimer, filmde yalnızca bir bilim insanı olarak değil, aynı zamanda bir insan olarak içsel çatışmalarla mücadele eden bir karakter olarak gösterilir. Atom bombasını yapma kararı, onun hem bilimsel gururu hem de etik değerleriyle çelişen bir süreçtir. Bu, izleyiciye insanın büyük bir güç yaratma sorumluluğu karşısında yaşadığı vicdan muhasebesini derinlemesine düşünme fırsatı sunar.
  3. Savaşın İnsanlık Üzerindeki Etkisi:
    Filmin gerçekçi yönlerinden bir diğeri de, atom bombasının yaratılmasının sonrasındaki etkilerin gösterilmesidir. Oppenheimer ve ekibi, bombayı geliştirmelerine rağmen, bu gücün insanlık üzerindeki yıkıcı etkisini anlamaya başlarlar. Filmin dramatik yönü, bu gücün yalnızca savaşın sonlanmasını değil, aynı zamanda insanlığın geleceğini de nasıl değiştirdiğini sorgulamaktadır. Bu yönüyle film, savaşın sadece askerleri değil, bilim insanlarını ve sivil halkı da derinden etkileyen bir travma olduğuna vurgu yapar.

İlginç Yanlar:

  1. Zaman ve Anlatı Yapısı:
    Oppenheimer’ın belki de en ilginç yönlerinden biri, Nolan’ın zamanla oynama biçimidir. Film, hem Oppenheimer’ın gençliğini hem de Manhattan Projesi’ni anlatırken zaman dilimlerini paralel olarak işler. Bu anlatı yapısı, filmin zamanın doğrusal akışından sapmasını sağlar ve izleyiciyi Oppenheimer’ın içsel yolculuğuna dair daha derin bir anlayışa yönlendirir. Nolan, geçmiş ve geleceği sürekli olarak harmanlayarak, Oppenheimer’ın zamanla nasıl bir hesaplaşma yaşadığını görselleştirir. Özellikle bombanın test edilmesinin ve ardından gelen Hiroshima ve Nagasaki’nin bombalanmasının gösterilmesi, izleyiciyi film boyunca sürekli bir gerilim içinde tutar.
  2. Minimal CGI Kullanımı:
    Nolan’ın, Oppenheimer’da CGI (Computer Generated Imagery) kullanmak yerine büyük ölçüde gerçekçi setler ve doğal görüntüler kullanma tercihi de filmdeki ilginç unsurlardan biridir. Bu tercih, filmi daha otantik ve döneme uygun hale getirir. Özellikle nükleer testlerin gösterildiği sahnelerde, bu yöntemle elde edilen gerçekçi görüntüler, izleyiciye gerçeğe yakın bir deneyim sunar.
  3. İzleyiciye Sorgulama Alanı Sunma:
    Filmin en ilginç yanlarından bir diğeri de, Oppenheimer’ın insanlığa dair önemli soruları izleyicinin önüne koyarak onları sorgulamaya sevk etmesidir. Film, atom bombasının yapım süreci, savaşın yıkıcı etkileri, bilim insanlarının etik sorumlulukları gibi meseleleri ele alırken izleyiciye “Bilimin sınırları nereye kadar gitmeli?” ve “Büyük bir gücü elde etmenin bedeli nedir?” gibi soruları sordurur. Oppenheimer’ın “Ben dünyayı yok etmeyi başardım” dediği sahne, izleyiciye bu tür sorular üzerine düşündürmek için güçlü bir araçtır.
  4. Filmin Müzikleri ve Atmosferi:
    Ludwig Göransson’un film müzikleri, Nolan’ın sinematik anlatısına derinlik katmak için özel olarak bestelenmiştir. Müzikler, filmin gerilimli atmosferini pekiştirirken, görsel anlatımla mükemmel bir uyum içinde çalışır. Özellikle filmdeki “düşünsel” anlarda, müziklerin baskın rolü ve gerilimli tonları, izleyiciyi bir anlamda karakterlerin içsel çatışmalarına çekerek onların zihinsel süreçlerine ortak eder.

Sonuç:

Oppenheimer, gerçekçi yönleriyle dikkat çekerken, aynı zamanda tarihi bir figürün ve dramatik bir sürecin sinematik anlatımında büyük bir başarıya imza atıyor. Film, atom bombasının yaratılmasının tarihi önemini ve bu yaratım sürecindeki etik sorunları derinlemesine irdelerken, izleyiciye bilimin ve insanlığın sınırlarını sorgulatır. Nolan’ın zaman yapısı, karakter çözümlemeleri ve minimal görsel efekt kullanımı, filmin hem tarihsel hem de psikolojik açıdan gerçekçi olmasını sağlar. Oppenheimer’ın içsel çatışmalarını, bilimsel zaferi ve sonrasındaki vicdan muhasebesini izlerken, izleyici de kendi iç dünyasında benzer sorularla yüzleşir.
 
  • #14
Druk, 2020
1731074100411.png


Druk (2020), Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg'in yönettiği, Danimarka'nın toplumsal yapısı, kuralları ve bireysel özgürlük anlayışına dair derinlemesine bir bakış sunan bir film. Druk, aynı zamanda özgürlük, hayattan zevk alma, arkadaşlık ve sorumluluk gibi temaları işlerken, eğlenceli bir şekilde hayatın karmaşıklığını ve dengeyi bulma arayışını da ele alır.

Toplum Kuralları ve Danimarka’nın Genel Yapısı:

Danimarka, genellikle yüksek yaşam standartları, toplumsal eşitlik ve yüksek eğitim seviyeleri ile bilinir. Ülke, oldukça düzenli ve disiplinli bir yapıya sahiptir. İnsanlar genellikle toplumsal kurallara ve bireysel sorumluluklara oldukça bağlıdır. Toplumda kişisel alan ve özgürlük de büyük bir değer taşır, ancak bu özgürlük de genellikle sınırlı bir düzeyde tutulur. Danimarka'nın refah seviyesi oldukça yüksektir, ancak bu da beraberinde bazı baskıları getirebilir: Toplumun yüksek beklentileri ve bireylerin kendilerine dair ciddi sorumlulukları olabilir.

Druk, tam da bu dengeyi sorgulayan bir film. Danimarka'nın düzenli ve kontrollü yapısının, bireylerin kişisel özgürlüklerini ve hayattan aldıkları zevki engellediğini gösteriyor. Filmin dört ana karakteri, kendi hayatlarının sıradanlıklarından ve sıkıcılıklarından kaçmak için farklı bir yol denemeye karar verirler. Bu yol ise, alkol tüketimini bilinçli bir şekilde artırmaktır. Hedefleri, toplumun kurallarından uzaklaşarak daha özgür ve neşeli bir hayat yaşamaktır.

Filmin Konusu ve Temaları:

Film, Danimarka'nın güçlü iş ahlakı ve kuralcı toplumsal yapısının baskısı altında ezilen bir grup öğretmenin, hayatlarını yeniden keşfetme yolculuklarını anlatır. Her biri, kendi yaşamlarındaki sıradanlık ve depresyonla başa çıkmaya çalışan öğretmenlerdir. Bir araya geldiklerinde, zamanla alkolün hayatlarını nasıl değiştirdiğini ve özgürleştirdiğini keşfederler. Ancak bu süreç, daha çok neşe ve özgürlük getirdiği gibi, aynı zamanda beklenmedik sonuçlar da doğurur.

Druk’ta anlatılan alkol tüketimi, aslında bir tür hayatın kontrolünü kaybetme çabasıdır. Karakterler, içkiyi bir aracı olarak kullanarak, hayatlarındaki duvarları yıkmaya ve kaybolmuş olan özgürlük hissini yeniden bulmaya çalışırlar. Bu da onları toplumun onlardan beklediği şekilden çıkarak kendi içsel dünyalarına doğru bir yolculuğa çıkarır.

Filmin İlginç ve Eğlenceli Yanları:

  1. Alkolün ve Hayatın İronisi:Filmin en ilginç yönlerinden biri, alkolün bir tür "özgürlük aracı" olarak kullanılmasını eğlenceli bir şekilde ele almasıdır. Başlangıçta, alkol sadece sıradan hayatlarından kaçış ve rutinlerini kırma aracı gibi görülür. Fakat zamanla karakterler, alkolün sadece geçici bir kaçış değil, aslında onları farklı bir kimlikte ve özgürlük alanında bir araya getirdiğini fark ederler. Bu ironik ve eğlenceli durum, izleyicinin filme daha derinden bağlanmasına olanak tanır.
  2. Dört Farklı Karakter, Dört Farklı Hikaye:Druk’ta dört ana karakter vardır ve her biri hayatlarına dair farklı bir tatmin arayışındadır. Bu karakterlerin hepsi, alkolün etkisiyle farklı şekilde değişir. Filmdeki bu karakterlerin çelişkili davranışları, eğlenceli olduğu kadar da anlamlıdır. Kimisi daha cesur olur, kimisi daha duygusal… Her birinin hayata bakış açısını değiştiren bu alkol deneyimi, onları komik, bazen de trajik bir hale getirir.
  3. Düşük ve Yüksek Anların Birleşimi:Filmin tonunu oluşturan bir diğer önemli özellik, komedinin ve dramın mükemmel bir şekilde harmanlanmasıdır. Film, izleyicisini güldürürken aynı zamanda derin duygusal anlar da sunar. Alkolün etkisiyle özgürleşen karakterlerin birbirlerine olan ilişkileri, başlangıçta komik ve eğlenceli bir hal alırken, sonunda oldukça dokunaklı hale gelir. Bu geçişler, izleyiciyi sürekli şaşırtarak duygusal olarak da bağlar.
  4. Müzik ve Dans:Druk’ta müzik, filmin atmosferini oluşturmakta önemli bir rol oynar. Alkolün etkisiyle karakterlerin dans etmesi ve müziğin eşliğinde kendilerini ifade etmeleri, hem eğlenceli hem de bir anlamda özgürlüklerini bulma çabası olarak görünebilir. Bir yandan kaybolmuş özgürlüklerini ararken, bir yandan da müzik ve dans sayesinde bu özgürlüğü yeniden hissederler.

Sonuç:

Druk (2020), Danimarka’nın disiplinli ve düzenli toplum yapısının arkasında yatan baskı ve bireysel özgürlük arayışını çok eğlenceli bir şekilde anlatan bir film. Alkol, başlangıçta sadece bir kaçış aracı gibi görünse de, film ilerledikçe hayattan zevk almanın ve toplumsal kuralları sorgulamanın bir aracı haline gelir. Eğlenceli ve düşündürücü anlarla dolu olan bu film, bireysel özgürlük, arkadaşlık ve hayatın anlamı üzerine ciddi sorular sorarken, izleyiciye bolca gülme fırsatı da sunar. Eğer özgürlük ve sorumluluk arasındaki dengeyi merak ediyorsanız, Druk tam size göre!​
 
  • Beğen
  • 100
Tepkiler: adonia ve yuSuF
  • #15
Druk, 2020

Druk (2020), Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg'in yönettiği, Danimarka'nın toplumsal yapısı, kuralları ve bireysel özgürlük anlayışına dair derinlemesine bir bakış sunan bir film. Druk, aynı zamanda özgürlük, hayattan zevk alma, arkadaşlık ve sorumluluk gibi temaları işlerken, eğlenceli bir şekilde hayatın karmaşıklığını ve dengeyi bulma arayışını da ele alır.

Toplum Kuralları ve Danimarka’nın Genel Yapısı:

Danimarka, genellikle yüksek yaşam standartları, toplumsal eşitlik ve yüksek eğitim seviyeleri ile bilinir. Ülke, oldukça düzenli ve disiplinli bir yapıya sahiptir. İnsanlar genellikle toplumsal kurallara ve bireysel sorumluluklara oldukça bağlıdır. Toplumda kişisel alan ve özgürlük de büyük bir değer taşır, ancak bu özgürlük de genellikle sınırlı bir düzeyde tutulur. Danimarka'nın refah seviyesi oldukça yüksektir, ancak bu da beraberinde bazı baskıları getirebilir: Toplumun yüksek beklentileri ve bireylerin kendilerine dair ciddi sorumlulukları olabilir.

Druk, tam da bu dengeyi sorgulayan bir film. Danimarka'nın düzenli ve kontrollü yapısının, bireylerin kişisel özgürlüklerini ve hayattan aldıkları zevki engellediğini gösteriyor. Filmin dört ana karakteri, kendi hayatlarının sıradanlıklarından ve sıkıcılıklarından kaçmak için farklı bir yol denemeye karar verirler. Bu yol ise, alkol tüketimini bilinçli bir şekilde artırmaktır. Hedefleri, toplumun kurallarından uzaklaşarak daha özgür ve neşeli bir hayat yaşamaktır.

Filmin Konusu ve Temaları:

Film, Danimarka'nın güçlü iş ahlakı ve kuralcı toplumsal yapısının baskısı altında ezilen bir grup öğretmenin, hayatlarını yeniden keşfetme yolculuklarını anlatır. Her biri, kendi yaşamlarındaki sıradanlık ve depresyonla başa çıkmaya çalışan öğretmenlerdir. Bir araya geldiklerinde, zamanla alkolün hayatlarını nasıl değiştirdiğini ve özgürleştirdiğini keşfederler. Ancak bu süreç, daha çok neşe ve özgürlük getirdiği gibi, aynı zamanda beklenmedik sonuçlar da doğurur.

Druk’ta anlatılan alkol tüketimi, aslında bir tür hayatın kontrolünü kaybetme çabasıdır. Karakterler, içkiyi bir aracı olarak kullanarak, hayatlarındaki duvarları yıkmaya ve kaybolmuş olan özgürlük hissini yeniden bulmaya çalışırlar. Bu da onları toplumun onlardan beklediği şekilden çıkarak kendi içsel dünyalarına doğru bir yolculuğa çıkarır.

Filmin İlginç ve Eğlenceli Yanları:

  1. Alkolün ve Hayatın İronisi:Filmin en ilginç yönlerinden biri, alkolün bir tür "özgürlük aracı" olarak kullanılmasını eğlenceli bir şekilde ele almasıdır. Başlangıçta, alkol sadece sıradan hayatlarından kaçış ve rutinlerini kırma aracı gibi görülür. Fakat zamanla karakterler, alkolün sadece geçici bir kaçış değil, aslında onları farklı bir kimlikte ve özgürlük alanında bir araya getirdiğini fark ederler. Bu ironik ve eğlenceli durum, izleyicinin filme daha derinden bağlanmasına olanak tanır.
  2. Dört Farklı Karakter, Dört Farklı Hikaye:Druk’ta dört ana karakter vardır ve her biri hayatlarına dair farklı bir tatmin arayışındadır. Bu karakterlerin hepsi, alkolün etkisiyle farklı şekilde değişir. Filmdeki bu karakterlerin çelişkili davranışları, eğlenceli olduğu kadar da anlamlıdır. Kimisi daha cesur olur, kimisi daha duygusal… Her birinin hayata bakış açısını değiştiren bu alkol deneyimi, onları komik, bazen de trajik bir hale getirir.
  3. Düşük ve Yüksek Anların Birleşimi:Filmin tonunu oluşturan bir diğer önemli özellik, komedinin ve dramın mükemmel bir şekilde harmanlanmasıdır. Film, izleyicisini güldürürken aynı zamanda derin duygusal anlar da sunar. Alkolün etkisiyle özgürleşen karakterlerin birbirlerine olan ilişkileri, başlangıçta komik ve eğlenceli bir hal alırken, sonunda oldukça dokunaklı hale gelir. Bu geçişler, izleyiciyi sürekli şaşırtarak duygusal olarak da bağlar.
  4. Müzik ve Dans:Druk’ta müzik, filmin atmosferini oluşturmakta önemli bir rol oynar. Alkolün etkisiyle karakterlerin dans etmesi ve müziğin eşliğinde kendilerini ifade etmeleri, hem eğlenceli hem de bir anlamda özgürlüklerini bulma çabası olarak görünebilir. Bir yandan kaybolmuş özgürlüklerini ararken, bir yandan da müzik ve dans sayesinde bu özgürlüğü yeniden hissederler.

Sonuç:

Druk (2020), Danimarka’nın disiplinli ve düzenli toplum yapısının arkasında yatan baskı ve bireysel özgürlük arayışını çok eğlenceli bir şekilde anlatan bir film. Alkol, başlangıçta sadece bir kaçış aracı gibi görünse de, film ilerledikçe hayattan zevk almanın ve toplumsal kuralları sorgulamanın bir aracı haline gelir. Eğlenceli ve düşündürücü anlarla dolu olan bu film, bireysel özgürlük, arkadaşlık ve hayatın anlamı üzerine ciddi sorular sorarken, izleyiciye bolca gülme fırsatı da sunar. Eğer özgürlük ve sorumluluk arasındaki dengeyi merak ediyorsanız, Druk tam size göre!​

Akşam listesine alındı 👍
 
  • Beğen
Tepkiler: yuSuF
  • #18
"**Ben seni değil, resmini tanıyorum...**
IMG_6880.png


Sevmek Zamanı* (1965), Metin Erksan’ın yönettiği ve Türk sinemasında kültleşmiş bir aşk hikayesini anlatır. Sıradan bir boyacı olan Halil, tanımadığı bir kadının fotoğrafına aşık olur ve bu idealize edilmiş aşkın peşinden gider. Adalar’da geçen, siyah-beyaz karelerle ve yağmur altında dolaşan karakterlerle dolu bu film, romantizmin en saf halini gözler önüne serer. Sessizlik, gölgeler ve hafif yağmurla beslenen atmosferi sayesinde, filmin her karesi adeta şiir gibidir.

Sevmek Zamanı filminin müziği, filmin melankolik ve romantik atmosferine katkı sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Filmin ikonikleşen müziği, Friedrich Smetana'nın Vltava adlı eseridir. Bu eser, duygusal yoğunluğu ve dramatik yapısıyla filmde Halil’in aşkının derinliğini ve yalnızlığını hissettirir.

Smetana’nın bestesi, Vltava Nehri’nin akışını ve doğanın güzelliğini yansıtırken, filmde aşkın akışkanlığına, hayal dünyasına ve ulaşılamazlığına dair bir his yaratır. Müziğin bu uyumu sayesinde, izleyici Halil’in içsel yolculuğuna adeta müziğin ritmiyle eşlik eder.

Aşkın idealize edilmiş bir yüzünü görmek isteyenlere…
 
  • Beğen
Tepkiler: adonia ve yuSuF
  • #19
MATRIX (1999)
Dünya gözüyle herkesin bir kere izlemesi gerektiğini düşündüğüm film. Dünyaya bakış açınızı değiştiren bir bilim kurgu-aksiyon filmidir.

A1yIAi6tsgL._AC_UF894,1000_QL80_.jpg
 
  • Beğen
Tepkiler: yuSuF ve adonia
  • #20
Yerli Komedi Filmi önerileri tavsiyede bulunabilecek varsa çok sevinirim. Youtube Netflix Blu TV hepsi olabilir şimdiden teşekkürler .
 
  • Beğen
Tepkiler: yuSuF ve Beykozlu

Konu görüntüleyen kullanıcılar

Benzer konular Forum Tarih
Beykozlu Tv & Dizi & Film 9 161
Mrl.Mehmet Müzik 7 259
Ali_Adana Filmler 0 104
Ahmet_Ozbek Adana Projeler 0 223
W Adana 4 438
Meksika Konya 0 193
Emir Filmler 2 200
Ali_Adana Filmler 8 306

Benzer konular