Meksika
Paylaşımcı Üye
Günümüzde görünüm (2023)
Ekli dosyayı görüntüle aw076323-02.webp
Günümüzdeki ismi Süleymanlı olan Zeytun, Maraş’ın kuzeybatısında, Ceyhan Nehri ile Göksun Çayı arasında 3014 m. yükseklikteki sarp ve ormanlık Berit Dağı’nın eteğinde dar bir vadi içindeki Zeytun Çayı üzerinde kurulmuş eski bir yerleşim merkezi idi. Zeytun’un bulunduğu bölge, suyu bol şiddetli akışa sahip pek çok dereler ile kesildiği için çok girintili ve çıkıntılı bir hâldedir. Dağların her tarafında bol miktarda zeytin ağacı bulunduğundan buraya “Zeytun” denilmiştir (Ahmet Cevdet Paşa, 1991, 120-121). Halep Vilayeti’nin, Maraş Sancağı’na bağlı olan Zeytun Kazası Türk-Ermeni ilişkilerinin gelişimi açısından büyük önem taşıyan bir yerdir. Zeytun Ermenileri, yaşadıkları arazinin sarp ve dağlık bir bölgede olması nedeniyle devletin oraya ulaşmasının güçlüğünü kullanarak vergi vermemeyi alışkanlık hâline getirdiler. Zeytun Ermenilerinin bir kısmının eşkıyalığı bir geçim kaynağı olarak görmesinden dolayı bu bölgede öteden beri isyanlar çıkmıştır. Genellikle görünürde vergi ödememek için çıkarılan bu isyanların sayısında XVIII. yüzyılın son çeyreğinden itibaren artış gözlendi (Günay, 2007, s. 228-230).
Zeytun’da yaşayan Ermenilerin sürekli isyan hâlinde olmaları, Anadolu’da faaliyet gösteren misyonerlerin de dikkatini çekmekteydi. 1832 yılında İstanbul’da toplanarak Maraş’ın da aralarında olduğu 10 şehirdeki Ermeni kiliselerinin yenilenmesi çalışmalarını yapan "American Board of Commisioners for Foreign Missions"a bağlı misyonerler bu şehirlerde yaşayan ve aynı zamanda kendilerinin hedef kitlesi olan Ermenilerle bağ kurdular. Bu şekilde yabancıların desteğini alan Zeytun Ermenileri, bölgede yaşayan Müslüman köylere saldırdı. Bunun üzerine Bayezidoğlu Süleyman Paşa, Zeytun’u muhasara altına aldı. Bu muhasara oldukça etkili olsa da şiddetli bir kış mevsimi yaşanmasından dolayı tam sonuç alınamadan kaldırıldı. Zeytun Ermenileri, 1836, 1840 ve 1842 yıllarında da olaylar çıkardı. Hükümet, Zeytun Ermenilerinin neden bu kadar çok karışıklık çıkardığını merak ederek bunu araştırmak üzere bölgeye bir heyet gönderdi. Bölgede yapılan araştırma sonucunda hazırlanan ve Meclisi Vâlâ’da okunan raporlardan artık Zeytun’da meydana gelen isyanların vergi meselesinden ibaret olmadığı ve konunun siyasi boyutunun bulunduğu ortaya çıktı (Günay, 2007, s. 230-231).
Zeytun Ermenilerinin devlet otoritesini tanımayan davranışları 1853 ve 1854 yıllarında da devam etti. 1854 yılında Bayezid ve Dulkadır aileleri arasında yaşanan anlaşmazlığın da etkisiyle başlayan olaylar, Maraş halkının 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı’nın getirdiği düzenlemelere karşı çıkmasının da tesiriyle bir türlü bastırılamadı. Hükümetin Mayıs ayında başlayan karışıklıkları bastırmak için aldığı tedbirler arasında bölgeye ilave askerî birlikler gönderilmesi (A. MKT. UM, 236/15) ve Maraş ile Zeytun nahiyesinde yaşayan halkın elindeki silahların toplanması vardı (A. MKT. UM, 240/14). 1857 yılında, çok sayıda Çerkez ve Kafkasyalı muhacirin Maraş’a yerleştirilmesinin planlanmasına ve bazı muhacirlerin Elbistan’da misafir edilmesine Zeytun Ermenileri tepki gösterdi (MVL, 628/37). Ermenilerin muhacirlere yönelik saldırılarını artırması üzerine Hurşit Paşa, 1860 yılında vergi vermeyen ve Maraş’a baskın yapan Zeytun Ermenileri üzerine yürüdü. Hurşit Paşa harekâtında başarılı olamadı ve yerine Aziz Paşa tayin edildi (Aghassi, 1897, p. 112-113).
Islahat Fermanı’nın ilân edilmesinden sonra Osmanlı Devleti’nin farklı bölgelerinde karışıklıklar yaşandı. Bunlardan en önemlisi, Lübnan’da görülen karışıklıklardır. Çünkü Lübnan’da yaşayan Marunîler Fransa, Dürziler İngiltere tarafından himaye edilmekteydi. Marunîler arasında çeşitli sebeplerle birlik yoktu (Karpat, 2001, s. 68-69).
Marunîler arasındaki bölünmeyi fırsat görerek Dürzî ve Sünnilerin, kendi egemenliklerini yeniden kurmak istemeleri burada yaşayan toplumların ilişkisinin gerilmesine sebep oldu. Olaylar Suriye’ye sıçradı ve her dinden 7.000 ila 12.000 arası insan öldü. Konu, İngiltere ve Fransa tarafından uluslararası mahiyete büründürüldü ve Lübnan’a 9 Haziran 1861 tarihinde ayrıcalıklı ve bağımsız eyalet statüsü verildi (Shaw&Shaw, 1983, 183). Lübnan Mutasarrıflığına, Katolik bir Ermeni olan Davit Efendi vezaret rütbesi tevcih olunarak getirildi (Karal, 1983, s.41).
Büyük Devletlerin baskısı altında meydana gelen bu muhtariyet idaresi, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki itibarına darbe indirmesinin yanı sıra, diğer Osmanlı tebaalarının da aynı tarz yönetim şekli istemelerine, dolayısıyla yeni karışıklıklara sebep oldu (İlter, 1995, s. 102). Zeytun Ermenileri de Lübnan’dakine benzer bir statü elde etmek amacıyla Fransa’dan yardım istedi. Fransa İmparatoru Napolyon, başlangıçta Zeytun Ermenilerini destekleyerek onlara bağımsızlık vaat ettiyse de (Jorga, 2005, s. 546) Fransa’nın, Ermenilerin Katolik mezhebine geçmeleri yönündeki isteğinin Zeytun Ermenilerince reddedilmesi üzerine (Nalbandian, 1958, s. 119) Osmanlı Devletini durumdan haberdar etti. Zeytun Ermenileri Fransa’nın desteğini sağlayamasa da bundan sonra Avrupa diplomatlarından ve devletlerinden yardım istemeyi alışkanlık hâline getirdiler (İlter, 1995, s. 105).
Zeytun Ermenileri, daha önce devletin koyduğu kanunlara karşı koymak için isyan ettikleri hâlde 1860 yılından sonra bağımsız devlet kurma amaçlarına ulaşabilmek (Jorga, 2005, s. 504), Büyük Devletlerin dikkatlerini çekmek ve Osmanlı Devleti’nin huzurunu bozmak için isyan etmeye başladılar (Günay, 2005, s. 236). 1860 ve 1862’de çıkarılan isyanların görünürdeki sebebi Maraş’a Müslüman göçmen yerleştirilmesine karşı konmasıydı. Zeytun Ermenilerinin çevredeki Müslüman köylerine baskınlar düzenleyip ahaliyi katletmesi üzerine Maraş Mutasarrıfı Aziz Paşa, iki dağ topu ve çoğu gönüllülerden oluşan düzensiz birliklerle Zeytun üzerine yürüdü. Ancak başarılı olamadı, dağ toplarından biri Ermenilerin eline geçti (A. MKT. MHM, 244/10). Zeytun Ermenilerinin bu üstünlüğü uzun sürmedi. Aziz Paşa Ermenileri Alabaş Köyü yakınlarında yenilgiye uğrattı. Aziz Paşa, 27 Ağustos 1862 tarihinde Hariciye Nezareti’ne Zeytun’da güvenliğin sağlandığını, Zeytunluların pişmanlıklarını bildirdiklerini, hatta vergi borçlarını ödediklerini, bir talana meydan vermemek için Zeytun’un içine girmediğini bildirdi (OBE I, belge no: 153, s. 340). Zeytun’da asayiş sağlansa da Zeytun Ermenileri, uygulamalarından dolayı Maraş Mutasarrıfı Aziz Paşayı Patrikhane ve Fransa’ya şikâyet ettiler. Osmanlı Devleti, içinde Ermeni üyelerin de bulunduğu bir komisyon kurarak bölgeye gönderdi. Aziz Paşa da azledildi (A. MKT. MHM, 240/77). Soruşturma sonunda hazırlanan raporda Zeytun Ermenilerinin Müslüman köyleri bastığı, ahaliyi katlettiği, bölgede güvenliği sağlamakla görevlendirilmiş askerlere karşı koydukları, suçluların muhakeme edilmek suretiyle cezalandırılmaları gerektiği hususları yer aldı (OBE I, belge no 157, s. 344).
Osmanlı Devleti bölgede, “Fırka-i Islâhiye” adı verilen geniş idarî ve ekonomik tedbirler alıp (Ahmet Cevdet Paşa, 1991, s. 108-120, 212-213) bundan sonra çıkması muhtemel karışıklıkların önüne geçmek istedi. Diğer Osmanlı Ermenileri ise bundan sonra çıkardıkları isyanlarda Zeytun Ermenilerinin Osmanlı Devleti’ne karşı verdiği bu mücadeleden ilham aldılar. “Kartal Yuvası” (Svazlian, 2005, s. 61) dedikleri Zeytun’da yaşayan Ermenileri kahraman olarak gördüler. Onları ve onların verdikleri mücadeleleri konu alan şiirler, romanlar yazarak (Çelebyan, 2003, s. 22-23) bu hikâyeleri başka yerlerde yaşayan Ermenilere aktardılar ve onların millî duygularının kabarmasını sağladılar.
Osmanlı Devleti’nin bölgede yaptığı düzenlemelerden hoşnut olmayan Zeytun Ermenileri, devletin zor dönemlerinde isyankâr bir tutum sergilemeye devam ettiler. Mesela 1877-1878 yıllarında Rusya ile sürdürülen savaş sırasında, askere alınmamalarını gerekçe göstererek isyan ettiler. Zeytun Ermenileri, Müslüman köylerini basıp cami yaktılar. Bozdoğan Aşireti’ne saldırarak bazı aşiret mensuplarını öldürdüler. Hükümet, Zeytun halkının askere alınmasına yönelik irade çıkardı (ATASE, ORH, K. 2-10, G. 897). Ancak bu onların devlete bağlı olmalarını sağlayamadı.
Yabancı devletlerin temsilcileri, Berlin Antlaşması’nın, kendilerine verdiği Ermenileri koruma hakkına dayanarak Osmanlı Devleti’ne Ermenilerle ilgili baskı yapmaya başladılar. 1878 isyanı sırasında Zeytun Ermenileri, İngiltere tarafından desteklendi. Ermenilerin bundan cesaret alması sonucunda olaylar 1879 yılında da devam etti. Büyük Devletler, Osmanlı Devleti’ne Berlin Antlaşması’nın 61. maddesini hatırlatarak gereken yerlerde gerekli ıslahatların yapılmasını ve Zeytun olaylarını araştırmak için bir komisyon kurulmasını teklif etti. Maraş Mutasarrıf Vekili Mazhar Paşa ile Şura-yı Devlet üyesi Nuryan Efendi, konuyu araştırmak üzere görevlendirildi. Daha sonra İngiltere’nin Halep Konsolosu ve Sis Katogikosu da bu komisyona katıldı (Günay, 2007, s. 257). Komisyonun çalışmaları sonucunda Zeytun Ermenilerinin; vergilerin azaltılması, genel af çıkarılması, silahlarının iade edilmesi, bedel ödemek yerine fiilî askerlik yapma, aşiretlerin Zeytun’un çevresine girişlerinin yasaklanması gibi talepleri hükümet tarafından kabul edildi (Y. A. RES, 4/27). Hükümet bölgede yeni bir idari düzenlemeye gitti. Zeytun’a Hristiyan kaymakam yardımcısı tayin edildi (Y. A. RES, 4/32). Kazanın idari, adli ve asayişle ilgili bütün birimleri Müslüman ve Hristiyanlardan olacak şekilde düzenlendi. Zeytun’a ulaşımı kolaylaştırmak için Ceyhan Nehri üzerine bir köprü inşa edilmesine ve ayrıca Zeytun’da asayişin sağlanabilmesi için bir kışla yapılmasına karar verildi (İ. DH, 786/63865).
Soğukpınar Çeşmesi, 17. yüzyıla ait
Ekli dosyayı görüntüle aw076301-05.webp
Zeytunlu Ermenilere Ayrıcalık Tanınması
Cenevre’de Hınçak, Tiflis’te Taşnaksutyun komitelerinin kurulmasından sonra Osmanlı Devleti’ne karşı eylemler geliştiren bu komiteciler tarafından Zeytun faaliyet alanı hâline getirildi. Zeytun Ermenileri bu komitelere üye olup kendilerinden istenenleri yerine getirmeye başladı. Bölgede Ermeniler arasında silahlanma arttı. Zeytun’da 1890-1895 yılları arasında hükümeti kaygılandıran olaylar yaşandı (Günay, 2007, s. 279-287). Zeytun Ermenilerinin Osmanlı hükümetini en zor durumda bırakan eylemi, 1895 yılı sonbaharında başlattıkları ayaklanma oldu. Hınçak komitesi mensuplarından Aghassi önderliğindeki bazı kişiler tarafından organize edilen bu ayaklanma Zeytun’un coğrafi konumunun verdiği avantaj, Zeytun Kışlası’nın içindeki asker ve silahlarla birlikte Ermenilerin eline geçmesi, bölgeye sevk edilen Osmanlı askerlerinin barınacak yeri olmaması, II. Abdülhamit’in, askerlerin Zeytun’un topa tutulması önerisine kadın ve çocuklar da ölür gerekçesiyle karşı çıkması gibi birçok sebeple Osmanlı hükümeti tarafından bastırılamadı. Zeytun Ermenileri hükümet konağını ele geçirerek buraya Ermeni bayrağı olduğunu söyledikleri bir bez astı (Y. A. HUS, 344/127). Osmanlı hükümeti bu duruma sert tepki göstermeye karar verdiyse de aldığı kararları uygulamaya koyamadı. Büyük Devletler arabulucu rolünü üstlenerek buna engel oldu (İ. DH, 1313 B/67). Şubat ayı başlarında konuyla ilgili uzlaşma sağlandı. Buna göre Osmanlı hükümeti isyana ön ayak olan asileri de kapsayacak şekilde genel af çıkaracaktı. Zeytun’a bir Hristiyan kaymakam tayin edilip Zeytun’da görev yapacak asker ve memurlar Zeytunlular arasından seçilecekti. Zeytunluların vergi borçları affedilecek, Zeytun Ermenilerinin silahları kendilerinde kalacak, çevre köylerdeki Türk ve Çerkezlerin ellerindeki silahlar toplanacaktı. Bütün bu hususlar Avrupalı devletlerin gözetiminde gerçekleştirilecekti. Bunun için Maraş’ta Büyük Devletler tarafından konsolosluklar kurulacaktı. Zeytun Ermenilerinin can, mal, şeref ve din hürriyeti Avrupalı devletler tarafından garanti edilecekti (Uras, 1987, s. 492-493).
Taşköprü, Kanlı Köprü
I. Dünya Savaşında Zeytunluların Devlet Aleyhine Tavrı
Zeytun Ermenileri, I. Dünya savaşı sırasında da Osmanlı hükümetini zor durumda bıraktı. Zeytun Ermenileri seferberlik çağrısına uymadı. İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’ne karşı içerden cephe açma girişiminde bulundu (DH. EM. UM. 2. Şb, 54/20-15). Bunun için en uygun yer olarak Zeytun belirlendi. Ermeniler, Dördüncü Ordu’nun ikmal hatlarını kesmekle ve Osmanlı ordusunu meşgul etmekle görevlendirildi. Bundan sonra Zeytun, asker kaçaklarının toplandığı bir yer hâline geldi. Ermeniler, çevredeki Müslüman köylere baskınlar yapıp yol kestiler. Yoldan gelip geçen Osmanlı askerlerini pusuya düşürdüler. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti, cephedeki bazı askerleri Zeytun üzerine yönlendirdi (ATASE, BDH. Kl. 2287, dos. 32-12, fh. 1-8). Zeytun’a yapılan askerî harekât sırasında aralarında Binbaşı Süleyman Bey’in de bulunduğu dokuz Osmanlı askeri şehit düştü, birçoğu yaralandı. Asilerden 32 kişi öldü. Geri kalanı kaçtı (DH. EM. UM. 2. Şb, 54/20-16). Bu harekât asker kaçakları üzerinde etkili oldu. Kaçaklardan bazıları kendiliğinden teslim olurken bazıları da yakalanarak askerlik şubesine teslim edildi. Hükümet Zeytun Ermenilerinin askeri içerde meşgul etmeye devam edeceği düşüncesiyle Zeytun Ermenilerinden önde gelenlerin aileleriyle birlikte başka bölgelere sürgüne gönderilmesini kararlaştırdı (DH. ŞFR, 52/253). Bu kararın alınmasının ardından Zeytun’dan 35 ailenin oluşturduğu ilk kafile, Konya’ya doğru yola çıkarıldı. Zeytun’un adı Binbaşı Süleyman Bey’in anısına “Süleymanlı” olarak değiştirildi (İ. DH, 1514, 1333/B-34).
Eski Zeytun, 1900’lerin başı
1909 (Hugo Grothe)
(Makale: Doç.Dr. Nejla GÜNAY)
Ekli dosyayı görüntüle aw076323-02.webp
Günümüzdeki ismi Süleymanlı olan Zeytun, Maraş’ın kuzeybatısında, Ceyhan Nehri ile Göksun Çayı arasında 3014 m. yükseklikteki sarp ve ormanlık Berit Dağı’nın eteğinde dar bir vadi içindeki Zeytun Çayı üzerinde kurulmuş eski bir yerleşim merkezi idi. Zeytun’un bulunduğu bölge, suyu bol şiddetli akışa sahip pek çok dereler ile kesildiği için çok girintili ve çıkıntılı bir hâldedir. Dağların her tarafında bol miktarda zeytin ağacı bulunduğundan buraya “Zeytun” denilmiştir (Ahmet Cevdet Paşa, 1991, 120-121). Halep Vilayeti’nin, Maraş Sancağı’na bağlı olan Zeytun Kazası Türk-Ermeni ilişkilerinin gelişimi açısından büyük önem taşıyan bir yerdir. Zeytun Ermenileri, yaşadıkları arazinin sarp ve dağlık bir bölgede olması nedeniyle devletin oraya ulaşmasının güçlüğünü kullanarak vergi vermemeyi alışkanlık hâline getirdiler. Zeytun Ermenilerinin bir kısmının eşkıyalığı bir geçim kaynağı olarak görmesinden dolayı bu bölgede öteden beri isyanlar çıkmıştır. Genellikle görünürde vergi ödememek için çıkarılan bu isyanların sayısında XVIII. yüzyılın son çeyreğinden itibaren artış gözlendi (Günay, 2007, s. 228-230).
Zeytun’da yaşayan Ermenilerin sürekli isyan hâlinde olmaları, Anadolu’da faaliyet gösteren misyonerlerin de dikkatini çekmekteydi. 1832 yılında İstanbul’da toplanarak Maraş’ın da aralarında olduğu 10 şehirdeki Ermeni kiliselerinin yenilenmesi çalışmalarını yapan "American Board of Commisioners for Foreign Missions"a bağlı misyonerler bu şehirlerde yaşayan ve aynı zamanda kendilerinin hedef kitlesi olan Ermenilerle bağ kurdular. Bu şekilde yabancıların desteğini alan Zeytun Ermenileri, bölgede yaşayan Müslüman köylere saldırdı. Bunun üzerine Bayezidoğlu Süleyman Paşa, Zeytun’u muhasara altına aldı. Bu muhasara oldukça etkili olsa da şiddetli bir kış mevsimi yaşanmasından dolayı tam sonuç alınamadan kaldırıldı. Zeytun Ermenileri, 1836, 1840 ve 1842 yıllarında da olaylar çıkardı. Hükümet, Zeytun Ermenilerinin neden bu kadar çok karışıklık çıkardığını merak ederek bunu araştırmak üzere bölgeye bir heyet gönderdi. Bölgede yapılan araştırma sonucunda hazırlanan ve Meclisi Vâlâ’da okunan raporlardan artık Zeytun’da meydana gelen isyanların vergi meselesinden ibaret olmadığı ve konunun siyasi boyutunun bulunduğu ortaya çıktı (Günay, 2007, s. 230-231).
Zeytun Ermenilerinin devlet otoritesini tanımayan davranışları 1853 ve 1854 yıllarında da devam etti. 1854 yılında Bayezid ve Dulkadır aileleri arasında yaşanan anlaşmazlığın da etkisiyle başlayan olaylar, Maraş halkının 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı’nın getirdiği düzenlemelere karşı çıkmasının da tesiriyle bir türlü bastırılamadı. Hükümetin Mayıs ayında başlayan karışıklıkları bastırmak için aldığı tedbirler arasında bölgeye ilave askerî birlikler gönderilmesi (A. MKT. UM, 236/15) ve Maraş ile Zeytun nahiyesinde yaşayan halkın elindeki silahların toplanması vardı (A. MKT. UM, 240/14). 1857 yılında, çok sayıda Çerkez ve Kafkasyalı muhacirin Maraş’a yerleştirilmesinin planlanmasına ve bazı muhacirlerin Elbistan’da misafir edilmesine Zeytun Ermenileri tepki gösterdi (MVL, 628/37). Ermenilerin muhacirlere yönelik saldırılarını artırması üzerine Hurşit Paşa, 1860 yılında vergi vermeyen ve Maraş’a baskın yapan Zeytun Ermenileri üzerine yürüdü. Hurşit Paşa harekâtında başarılı olamadı ve yerine Aziz Paşa tayin edildi (Aghassi, 1897, p. 112-113).
Islahat Fermanı’nın ilân edilmesinden sonra Osmanlı Devleti’nin farklı bölgelerinde karışıklıklar yaşandı. Bunlardan en önemlisi, Lübnan’da görülen karışıklıklardır. Çünkü Lübnan’da yaşayan Marunîler Fransa, Dürziler İngiltere tarafından himaye edilmekteydi. Marunîler arasında çeşitli sebeplerle birlik yoktu (Karpat, 2001, s. 68-69).
Marunîler arasındaki bölünmeyi fırsat görerek Dürzî ve Sünnilerin, kendi egemenliklerini yeniden kurmak istemeleri burada yaşayan toplumların ilişkisinin gerilmesine sebep oldu. Olaylar Suriye’ye sıçradı ve her dinden 7.000 ila 12.000 arası insan öldü. Konu, İngiltere ve Fransa tarafından uluslararası mahiyete büründürüldü ve Lübnan’a 9 Haziran 1861 tarihinde ayrıcalıklı ve bağımsız eyalet statüsü verildi (Shaw&Shaw, 1983, 183). Lübnan Mutasarrıflığına, Katolik bir Ermeni olan Davit Efendi vezaret rütbesi tevcih olunarak getirildi (Karal, 1983, s.41).
Büyük Devletlerin baskısı altında meydana gelen bu muhtariyet idaresi, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki itibarına darbe indirmesinin yanı sıra, diğer Osmanlı tebaalarının da aynı tarz yönetim şekli istemelerine, dolayısıyla yeni karışıklıklara sebep oldu (İlter, 1995, s. 102). Zeytun Ermenileri de Lübnan’dakine benzer bir statü elde etmek amacıyla Fransa’dan yardım istedi. Fransa İmparatoru Napolyon, başlangıçta Zeytun Ermenilerini destekleyerek onlara bağımsızlık vaat ettiyse de (Jorga, 2005, s. 546) Fransa’nın, Ermenilerin Katolik mezhebine geçmeleri yönündeki isteğinin Zeytun Ermenilerince reddedilmesi üzerine (Nalbandian, 1958, s. 119) Osmanlı Devletini durumdan haberdar etti. Zeytun Ermenileri Fransa’nın desteğini sağlayamasa da bundan sonra Avrupa diplomatlarından ve devletlerinden yardım istemeyi alışkanlık hâline getirdiler (İlter, 1995, s. 105).
Zeytun Ermenileri, daha önce devletin koyduğu kanunlara karşı koymak için isyan ettikleri hâlde 1860 yılından sonra bağımsız devlet kurma amaçlarına ulaşabilmek (Jorga, 2005, s. 504), Büyük Devletlerin dikkatlerini çekmek ve Osmanlı Devleti’nin huzurunu bozmak için isyan etmeye başladılar (Günay, 2005, s. 236). 1860 ve 1862’de çıkarılan isyanların görünürdeki sebebi Maraş’a Müslüman göçmen yerleştirilmesine karşı konmasıydı. Zeytun Ermenilerinin çevredeki Müslüman köylerine baskınlar düzenleyip ahaliyi katletmesi üzerine Maraş Mutasarrıfı Aziz Paşa, iki dağ topu ve çoğu gönüllülerden oluşan düzensiz birliklerle Zeytun üzerine yürüdü. Ancak başarılı olamadı, dağ toplarından biri Ermenilerin eline geçti (A. MKT. MHM, 244/10). Zeytun Ermenilerinin bu üstünlüğü uzun sürmedi. Aziz Paşa Ermenileri Alabaş Köyü yakınlarında yenilgiye uğrattı. Aziz Paşa, 27 Ağustos 1862 tarihinde Hariciye Nezareti’ne Zeytun’da güvenliğin sağlandığını, Zeytunluların pişmanlıklarını bildirdiklerini, hatta vergi borçlarını ödediklerini, bir talana meydan vermemek için Zeytun’un içine girmediğini bildirdi (OBE I, belge no: 153, s. 340). Zeytun’da asayiş sağlansa da Zeytun Ermenileri, uygulamalarından dolayı Maraş Mutasarrıfı Aziz Paşayı Patrikhane ve Fransa’ya şikâyet ettiler. Osmanlı Devleti, içinde Ermeni üyelerin de bulunduğu bir komisyon kurarak bölgeye gönderdi. Aziz Paşa da azledildi (A. MKT. MHM, 240/77). Soruşturma sonunda hazırlanan raporda Zeytun Ermenilerinin Müslüman köyleri bastığı, ahaliyi katlettiği, bölgede güvenliği sağlamakla görevlendirilmiş askerlere karşı koydukları, suçluların muhakeme edilmek suretiyle cezalandırılmaları gerektiği hususları yer aldı (OBE I, belge no 157, s. 344).
Osmanlı Devleti bölgede, “Fırka-i Islâhiye” adı verilen geniş idarî ve ekonomik tedbirler alıp (Ahmet Cevdet Paşa, 1991, s. 108-120, 212-213) bundan sonra çıkması muhtemel karışıklıkların önüne geçmek istedi. Diğer Osmanlı Ermenileri ise bundan sonra çıkardıkları isyanlarda Zeytun Ermenilerinin Osmanlı Devleti’ne karşı verdiği bu mücadeleden ilham aldılar. “Kartal Yuvası” (Svazlian, 2005, s. 61) dedikleri Zeytun’da yaşayan Ermenileri kahraman olarak gördüler. Onları ve onların verdikleri mücadeleleri konu alan şiirler, romanlar yazarak (Çelebyan, 2003, s. 22-23) bu hikâyeleri başka yerlerde yaşayan Ermenilere aktardılar ve onların millî duygularının kabarmasını sağladılar.
Osmanlı Devleti’nin bölgede yaptığı düzenlemelerden hoşnut olmayan Zeytun Ermenileri, devletin zor dönemlerinde isyankâr bir tutum sergilemeye devam ettiler. Mesela 1877-1878 yıllarında Rusya ile sürdürülen savaş sırasında, askere alınmamalarını gerekçe göstererek isyan ettiler. Zeytun Ermenileri, Müslüman köylerini basıp cami yaktılar. Bozdoğan Aşireti’ne saldırarak bazı aşiret mensuplarını öldürdüler. Hükümet, Zeytun halkının askere alınmasına yönelik irade çıkardı (ATASE, ORH, K. 2-10, G. 897). Ancak bu onların devlete bağlı olmalarını sağlayamadı.
Yabancı devletlerin temsilcileri, Berlin Antlaşması’nın, kendilerine verdiği Ermenileri koruma hakkına dayanarak Osmanlı Devleti’ne Ermenilerle ilgili baskı yapmaya başladılar. 1878 isyanı sırasında Zeytun Ermenileri, İngiltere tarafından desteklendi. Ermenilerin bundan cesaret alması sonucunda olaylar 1879 yılında da devam etti. Büyük Devletler, Osmanlı Devleti’ne Berlin Antlaşması’nın 61. maddesini hatırlatarak gereken yerlerde gerekli ıslahatların yapılmasını ve Zeytun olaylarını araştırmak için bir komisyon kurulmasını teklif etti. Maraş Mutasarrıf Vekili Mazhar Paşa ile Şura-yı Devlet üyesi Nuryan Efendi, konuyu araştırmak üzere görevlendirildi. Daha sonra İngiltere’nin Halep Konsolosu ve Sis Katogikosu da bu komisyona katıldı (Günay, 2007, s. 257). Komisyonun çalışmaları sonucunda Zeytun Ermenilerinin; vergilerin azaltılması, genel af çıkarılması, silahlarının iade edilmesi, bedel ödemek yerine fiilî askerlik yapma, aşiretlerin Zeytun’un çevresine girişlerinin yasaklanması gibi talepleri hükümet tarafından kabul edildi (Y. A. RES, 4/27). Hükümet bölgede yeni bir idari düzenlemeye gitti. Zeytun’a Hristiyan kaymakam yardımcısı tayin edildi (Y. A. RES, 4/32). Kazanın idari, adli ve asayişle ilgili bütün birimleri Müslüman ve Hristiyanlardan olacak şekilde düzenlendi. Zeytun’a ulaşımı kolaylaştırmak için Ceyhan Nehri üzerine bir köprü inşa edilmesine ve ayrıca Zeytun’da asayişin sağlanabilmesi için bir kışla yapılmasına karar verildi (İ. DH, 786/63865).
Soğukpınar Çeşmesi, 17. yüzyıla ait
Ekli dosyayı görüntüle aw076301-05.webp
Zeytunlu Ermenilere Ayrıcalık Tanınması
Cenevre’de Hınçak, Tiflis’te Taşnaksutyun komitelerinin kurulmasından sonra Osmanlı Devleti’ne karşı eylemler geliştiren bu komiteciler tarafından Zeytun faaliyet alanı hâline getirildi. Zeytun Ermenileri bu komitelere üye olup kendilerinden istenenleri yerine getirmeye başladı. Bölgede Ermeniler arasında silahlanma arttı. Zeytun’da 1890-1895 yılları arasında hükümeti kaygılandıran olaylar yaşandı (Günay, 2007, s. 279-287). Zeytun Ermenilerinin Osmanlı hükümetini en zor durumda bırakan eylemi, 1895 yılı sonbaharında başlattıkları ayaklanma oldu. Hınçak komitesi mensuplarından Aghassi önderliğindeki bazı kişiler tarafından organize edilen bu ayaklanma Zeytun’un coğrafi konumunun verdiği avantaj, Zeytun Kışlası’nın içindeki asker ve silahlarla birlikte Ermenilerin eline geçmesi, bölgeye sevk edilen Osmanlı askerlerinin barınacak yeri olmaması, II. Abdülhamit’in, askerlerin Zeytun’un topa tutulması önerisine kadın ve çocuklar da ölür gerekçesiyle karşı çıkması gibi birçok sebeple Osmanlı hükümeti tarafından bastırılamadı. Zeytun Ermenileri hükümet konağını ele geçirerek buraya Ermeni bayrağı olduğunu söyledikleri bir bez astı (Y. A. HUS, 344/127). Osmanlı hükümeti bu duruma sert tepki göstermeye karar verdiyse de aldığı kararları uygulamaya koyamadı. Büyük Devletler arabulucu rolünü üstlenerek buna engel oldu (İ. DH, 1313 B/67). Şubat ayı başlarında konuyla ilgili uzlaşma sağlandı. Buna göre Osmanlı hükümeti isyana ön ayak olan asileri de kapsayacak şekilde genel af çıkaracaktı. Zeytun’a bir Hristiyan kaymakam tayin edilip Zeytun’da görev yapacak asker ve memurlar Zeytunlular arasından seçilecekti. Zeytunluların vergi borçları affedilecek, Zeytun Ermenilerinin silahları kendilerinde kalacak, çevre köylerdeki Türk ve Çerkezlerin ellerindeki silahlar toplanacaktı. Bütün bu hususlar Avrupalı devletlerin gözetiminde gerçekleştirilecekti. Bunun için Maraş’ta Büyük Devletler tarafından konsolosluklar kurulacaktı. Zeytun Ermenilerinin can, mal, şeref ve din hürriyeti Avrupalı devletler tarafından garanti edilecekti (Uras, 1987, s. 492-493).
Taşköprü, Kanlı Köprü
I. Dünya Savaşında Zeytunluların Devlet Aleyhine Tavrı
Zeytun Ermenileri, I. Dünya savaşı sırasında da Osmanlı hükümetini zor durumda bıraktı. Zeytun Ermenileri seferberlik çağrısına uymadı. İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’ne karşı içerden cephe açma girişiminde bulundu (DH. EM. UM. 2. Şb, 54/20-15). Bunun için en uygun yer olarak Zeytun belirlendi. Ermeniler, Dördüncü Ordu’nun ikmal hatlarını kesmekle ve Osmanlı ordusunu meşgul etmekle görevlendirildi. Bundan sonra Zeytun, asker kaçaklarının toplandığı bir yer hâline geldi. Ermeniler, çevredeki Müslüman köylere baskınlar yapıp yol kestiler. Yoldan gelip geçen Osmanlı askerlerini pusuya düşürdüler. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti, cephedeki bazı askerleri Zeytun üzerine yönlendirdi (ATASE, BDH. Kl. 2287, dos. 32-12, fh. 1-8). Zeytun’a yapılan askerî harekât sırasında aralarında Binbaşı Süleyman Bey’in de bulunduğu dokuz Osmanlı askeri şehit düştü, birçoğu yaralandı. Asilerden 32 kişi öldü. Geri kalanı kaçtı (DH. EM. UM. 2. Şb, 54/20-16). Bu harekât asker kaçakları üzerinde etkili oldu. Kaçaklardan bazıları kendiliğinden teslim olurken bazıları da yakalanarak askerlik şubesine teslim edildi. Hükümet Zeytun Ermenilerinin askeri içerde meşgul etmeye devam edeceği düşüncesiyle Zeytun Ermenilerinden önde gelenlerin aileleriyle birlikte başka bölgelere sürgüne gönderilmesini kararlaştırdı (DH. ŞFR, 52/253). Bu kararın alınmasının ardından Zeytun’dan 35 ailenin oluşturduğu ilk kafile, Konya’ya doğru yola çıkarıldı. Zeytun’un adı Binbaşı Süleyman Bey’in anısına “Süleymanlı” olarak değiştirildi (İ. DH, 1514, 1333/B-34).
Eski Zeytun, 1900’lerin başı
1909 (Hugo Grothe)
(Makale: Doç.Dr. Nejla GÜNAY)
Ekli dosyalar
Son düzenleme: