Bir zamanlar İstanbul, sadece bir şehir değil, ritmi olan bir masaldı.
Sokak aralarında misket oynayan çocukların kahkahası, bakkalın terazisinden düşen nohudun sesi, akşam ezanıyla hızlanan adımlar, mahalle arası sinemalara taşınan küçük heyecanlar…
Eski İstanbul, betondan önce insana ait bir yerdi.
Komşular birbirine selam vermeyi unutmaz, sokakta oynayan çocukları herkes gözetirdi.
Sokak aralarında kurulan masa ve sandalyelerde saatlerce çay içilir, bir konu bitmeden öbürü açılırdı.
Pazardan alınan gazeteye sarılı taze balık, evin mutfağını değil, tüm apartmanı kokuturdu.
Bugünse İstanbul başka bir ruha büründü. Hızlı, telaşlı, bireysel…
Ama hafızamızda hâla kalan küçük sahneler, o eski İstanbul’un izlerini yaşatıyor.
Siz eski İstanbul’un neyini özlüyorsunuz?
Hatırladığınız özel bir semt, bir esnaf, bir alışkanlık var mı?
Eski İstanbul sadece yaşlıların hatırası mı, yoksa hepimizin kaybettiği bir ortak yurt mu?
Sokak aralarında misket oynayan çocukların kahkahası, bakkalın terazisinden düşen nohudun sesi, akşam ezanıyla hızlanan adımlar, mahalle arası sinemalara taşınan küçük heyecanlar…
Eski İstanbul, betondan önce insana ait bir yerdi.



Bugünse İstanbul başka bir ruha büründü. Hızlı, telaşlı, bireysel…
Ama hafızamızda hâla kalan küçük sahneler, o eski İstanbul’un izlerini yaşatıyor.


