Şu Çılgın Türkler Hakkında

turgutkuzan

Paylaşımcı Üye
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Şu Çılgın Türkler Hakkında

Şu Çılgın Türkler isimli kitabı uzun zamandır okumak istememe rağmen fırsatım olmamıştı.
Yakın zamanda okuduğum kitap hayal kırıklığı yaşamama sebep oldu.

Kitap "Tarihi kazananlar yazar" mantığıyla yazılmış.
Mustafa Kemal Atatürk'e muhalefet eden hiç kimsenin görüşlerine yer verilmemiş.
Bu nedenle objektif bir çalışma olmadığı inancındayım.

Kitabın "Sonsöz" bölümünde şu cümleler yer almaktadır:

Bugün Türk gençliği biri ötekine benzemeyen iki tarihe inanıyor:
Biri bu romanın esas aldığı, sağlıklı ve dürüst belgelere dayalı, hepimize gurur veren gerçek tarih...
Öteki Cumhuriyeti yıkmak için çabalayanların uydurdukları, yalanlarla dolanlarla dolu, sahte tarih.
Bir süre önce söyleyip yazdıkları kimi gülünç, kimi insanı utandıran yalanları toplayıp gerçekleri belgelerle açıklayan bir kitap yazmıştım: Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele.
Cevap veremediler. Gazete ve dergilerde bu tür yalanların da arkası kesildi.
Çünkü belgelere, kanıtlara, ciddi tanıklara karşı yalanı savunmak mümkün değildir.
Ama kulaklarınıza yalan fısıldamaya devam edenler varsa, var olduklarını sanıyorum, adını verdiğim kitaba bir göz atmanızı ve doğruyu öğrenmenizi dilerim.
Yalanın yoldaşı ve savunucusu olmayın.

Yazarın "sahte tarih" diye tanımladığı tarihte belgelere dayalı olarak yazılmaktadır.
Yazar kendi yazdıklarının gerçek, başkalarının yazdıklarının yalan olduğunu söylemekle en hafif ifade ile ukalalık yapmaktadır.

Mümkün olduğu kadar OBJEKTİF bir tarih anlayışını yaygınlaştırmak için, kitapta anlatılan dönemle ilgili kitapta yer almayan bazı BELGELERİ paylaşmak istiyorum.

Öncelikle OBJEKTİF olmak ifadesi ile ne anlatmak istediğimi belirtmek için bir örnek vermek istiyorum.

Atatürk'ün Nutuk isimli eserinin
Halk partisinin kuruluş çalışmaları, Lozan Barış Antlaşması ve müteakip gelişmeler
başlıklı bölümünün
Nurettin Paşa'nın ve babası Mareşal İbrahim Paşa'nın Meşrutiyet inkılabında nasıl ve ne dereceye kadar rol oynadıkları konusundaki hatıralarım
alt başlığında yer alan ifadeler:

... Efendiler çeşitli vesilelerle duymuş olacağınıza şüphe yoktur ki, ben kurmay yüzbaşı olur olmaz, Sultan Hamid tarafından Suriye'ye sürüldüm.

Şimdi de Atatürk'ün kendisini Suriye'ye sürdüğünü belirttiği Sultan II. Abdulhamid'in hatıralarında Mustafa Kemal hakkında yazılanlara bakalım.
(Hatıralar İsmet Bozdağ tarafından yayınlanmıştır.)

... Hayatımın en karanlık günlerini bu devrede yaşadım.
Hakikaten gazeteler, Çanakkale'de düşmanın durdurulduğunu, büyük zayiata uğratıldığını yazıyorlardı.
Ben bir türlü bu haberlere inanamıyordum.
Fakat İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale Boğazı'nı zorladığı ve giremediği bir hakikatti.
Çıkartma yapmaya muvaffak olmuş, ama ordumuzun karşısında mıhlanıp kalmıştı.
Her vasıta ile cepheden haber almaya çalışıyordum.
Muhafız Kumandanı Asım beyi sık sık Saray'a göndererek sahih malûmat almak için çırpmıyordum.
İşte bu sırada, rabbime şükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediğim zafer haberi ulaştı.
Düşman, tasını tarağını toplamış, askerlerinin yarısını denize, yarısını gemilerine dökerek Çanakkale önünden çekilip gitmişti.
Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal bey adında bir miralay (albay) kazanmış!.. Allah, devletime hizmeti geçenlerden razı olsun!

Uzun bir müddet sonra oğlum Âbit Efendi, benimle konuşurken, bu Mustafa Kemal beyle tanıştığını söyledi.
Sonradan paşa olmuş... Hem de burada Beylerbeyi sarayında tanışmışlar! teaccüp ettim.
(Şaştım;. «Burada ne arıyormuş?» dedim, «Yüzbaşı Salih bey (Bozok) arkadaşı...» cevabını verdi.
Ara sıra arkadaşını görmeye geliyormuş, Âbit efendi ile de bu münasebetle dost olmuşlar!..
Hatta Mustafa Kemal Paşa, kendisine iki ceylân yavrusu hediye etmiş...

Bundan memnun oldum. Devletimin yüzünü ağartmış bir Paşa'nın Âbit efendiye yakınlık göstermesi, bir şahsiyeti olduğunu anlatıyordu.
Oğluma, münasip bir mukabelede bulunmasını hatırlattım.
Biraz vakti hâlim olsa, «Bir Altın saat» diyecektim ama, dedikodusundan çekindiğim hem oldukça müzayeka (geçim sıkıntısı) içinde olduğum için bir şey söylemedim.
Bir daha arkadaşına gelecek olursa, haber ver, ben de göreyim, demekle iktifa ettim.

Gerçekten bir defa daha gelmiş, bana haber verdiler.
Sırtında bir pelerin vardı ve arkadaşına veda ediyordu.
Uzaktan yüzünü iyice seçemedim ama, sıradan askerlere benzemiyordu; tehlikeli bir sükûneti vardı.
Enver Paşa'nın kendisinden niçin çekindiğini o zaman anladım.
Bunu, Talât Paşa tutuyormuş!.. Bunlar küçük şeyler!..

Çanakkale'de İngiltere, Fransa gibi iki büyük devletin ordusunu ve donanmasını durdurdu, yüzgeri ettirdi ya, bana lâzım olan odur !
Muvaffakiyeti için dua ettim.

Sultan II. Abdulhamid'in ifadelerinden bu olayın Çanakkale Savaşından sonra (muhtemelen 1916 yılı) İstanbul'daki Beylerbeyi Sarayı'nda göz hapsinde olduğu dönemde geçtiği anlaşılıyor.

OBJEKTİF tarih anlayışını yaygınlaştırmak için yaptığım derlemeleri paylaşmaya devam edeceğim.

Not : tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atatürk linkinden bir cümle :
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, mezuniyetinin ardından merkezi Şam'da bulunan 5.Ordu'ya staja gönderildi.
 
  • Beğen
Tepkiler: HasanTürk
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Kitabın "Sonsöz" bölümünde şu cümleler yer almaktadır:

İstiklal Savaşı, dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan biridir. Emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran atalarınızla gurur duyun, şehit ve gazi atalarınızın onurunu yalancılara çiğnetmeyin.

İstiklal savaşı ile ilgili iki kişiden duyduğum şu sözler her zaman aklımı kurcalamıştır:

1) Lise yıllarımızda tarih öğretmenimizin söylediği cümle :
- Kurtuluş savaşı mı yoksa kurtulamayışın savaşı mı?

Emperyalizm sınırları OBJEKTİF olarak belirlenebilen bir kavram değildir.
Yurt dışında açılan Türk okulları için bile emperyalist bir faaliyet tanımlaması yapılabilmektedir.
Sınırları bu kadar geniş bir kavram söz konusu olunca, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşmasında Misak-ı Milli kararlarının tamamına uyulmadığı için Türkiye'nin MASADA emperyalist ülkelere yenildiğini söylemekte mümkün olmaktadır.
Bu durum dikkate alındığında kurulan devletin hiç bir dönemi için emperyalist baskılardan kurtulmuş olduğunu söylemek mümkün olmuyor.

Öğretmenimizin ifade etmeye çalıştığı gibi, yapılan bir kurtuluş savaşı mıdır yoksa kurtulamayışın savaşı mıdır?

2) Emekli bir albayın söylediği cümle :
- Türk tarihinde hiç bir zaman bir kurtuluş savaşı olmamıştır.

İlk anda bu cümleyi anlamak mümkün olmuyor. Emekli albay düşüncesini şu sözlerle açıkladı:
- Kurtuluş savaşları, sivil halkın topyekün savaşını tanımlamak için kullanılır.
Türk kurtuluş savaşı olarak isimlendirilen savaş ise mevcut olan Osmanlı ordusuna bağlı kolorduların öncülüğünde oluşturulan yeni bir ordu tarafından yapılmış bir savaştır.
Sivil halkın oluşturduğu gruplar çeşitli yöntemlerle ya dağıtılmış, ya da yeni kurulan orduya katılmaları sağlanmıştır.
Dolayısıyla askerler arasında yapılan bir savaşı kurtuluş savaşı olarak tanımlamak doğru değildir.
 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Atatürk'ün Nutuk isimli eserinin
Lozan barış konferansı ve Saltanatın kaldırılmasına ilişkin gelişmeler, Hilafet meselesi
başlıklı bölümünün
Asil bir milleti utanılacak bir duruma düşüren sefil
alt başlığında şu cümleler mevcuttur:
Gerçekten de, her ne sebeple ve ne şekilde olursa olsun, Vahdettin gibi hürriyetini ve hayatını milleti içinde tehlikede görebilecek kadar âdi bir yaratığın, bir dakika bile olsa, bir milletin başında olduğunu düşünmek ne hazindir!
Şükre değer bir durumdur ki, bu alçak, mirasına konduğu Saltanat makamından millet tarafından atıldıktan sonra, alçaklığını sonuna kadar getirmiş oluyor.

Şu Çılgın Türkler kitabının birçok yerinde bu ifadeleri destekleyen cümleler mevcuttur.
Falih Rıfkı Atay'ın Çankaya isimli eserinin 16-19 Mayıs başlıklı bölümünde Mustafa Kemal'in İstanbul'dan ayrılamadan önce Osmanlı padişahı Vahdettin'le yaptığı görüşme ile ilgili izlenimler anlatılmıştır.

Şu Çılgın Türkler, Çankaya ve Nutuk kitapları dikkate alındığında Osmanlı Padişahı Vahdettin bir haindir.

Eski başbakanlardan Bülent Ecevit 24 Temmuz 2005te düzenlenen Lozan Panelinde şu sözleri sarf ediyordu : Vahdettin hain değildi

Şimdi de TBMM Zabıt Ceridesi (Cilt 1, 1940)'nde yazılanları okuyalım : (İlk meclis zabıtları)

Mustafa Kemal Mecliste diyor ki:
"Dil-hâh-ı milkdârilerinden mülhem azim ve iman ile vazife-i âcizânemde müdavim bulunuyorum."
Bu cümlenin anlamı kelimesi kelimesine şudur:
"Mülkün sahibinin (padişahın) arzularından ilham aldığım azim ve imanla aciz görevime devam ediyorum."

mustafaarmagan.com.tr/iste-vahdettinin-kuva-yi-milliyeyi-destekleyen-hatt-i-humayunu.html
linkinde detay bilgiler bulunabilir.

Nuriye Akman 11 - 14 Haziran 1995 tarihlerinde Sabah gazetesinde "Milli Mücadelenin iki yüzü" başlıklı birkaç günlük bir röportaj yayınlıyor.
Röportajın konukları Cemal Kutay ve İsmet Bozdağ...
Röportajın tamamı aşağıdaki linklerde mevcuttur:
nuriyeakman.net/node/1868
nuriyeakman.net/node/1869
nuriyeakman.net/node/1870 - Vahdettin
nuriyeakman.net/node/1871

Röportajda Nutuk'ta yer alan bilgilerin sıhhati tartışılmaktadır.

Sivas Kongresinde milli mücadeleyi anlatmak için bir gazete çıkarılması kararı verilmişti.
İrade-i Milliye adıyla çıkan bu gazetenin
40 kadar nüshası bir grup öğretim üyesi tarafından Latin harflerine çevrildi.
Sivas Belediye Başkanı Sami Aydın Bey’in destekleriyle Buruciye Yayınları tarafından Osmanlıca orijinaliyle birlikte 2007 yılında yayınlandı.
Aynı eser Sivas belediyesi kültür yayınları arasında da mevcuttur.

İrade-i Milliye gazetesinde Osmanlı Padişahı Vahdettin'in milli mücadeleyi desteklediğine dair yoruma yer bırakmayan haberler mevcuttur
 
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Kitabın "Sonsöz" bölümünde şu cümleler yer almaktadır:

İstiklal Savaşı, dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan biridir. Emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran atalarınızla gurur duyun, şehit ve gazi atalarınızın onurunu yalancılara çiğnetmeyin.

İstiklal savaşı ile ilgili iki kişiden duyduğum şu sözler her zaman aklımı kurcalamıştır:

1) Lise yıllarımızda tarih öğretmenimizin söylediği cümle :
- Kurtuluş savaşı mı yoksa kurtulamayışın savaşı mı?

Emperyalizm sınırları OBJEKTİF olarak belirlenebilen bir kavram değildir.
Yurt dışında açılan Türk okulları için bile emperyalist bir faaliyet tanımlaması yapılabilmektedir.
Sınırları bu kadar geniş bir kavram söz konusu olunca, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşmasında Misak-ı Milli kararlarının tamamına uyulmadığı için Türkiye'nin MASADA emperyalist ülkelere yenildiğini söylemekte mümkün olmaktadır.
Bu durum dikkate alındığında kurulan devletin hiç bir dönemi için emperyalist baskılardan kurtulmuş olduğunu söylemek mümkün olmuyor.

Öğretmenimizin ifade etmeye çalıştığı gibi, yapılan bir kurtuluş savaşı mıdır yoksa kurtulamayışın savaşı mıdır?

2) Emekli bir albayın söylediği cümle :
- Türk tarihinde hiç bir zaman bir kurtuluş savaşı olmamıştır.

İlk anda bu cümleyi anlamak mümkün olmuyor. Emekli albay düşüncesini şu sözlerle açıkladı:
- Kurtuluş savaşları, sivil halkın topyekün savaşını tanımlamak için kullanılır.
Türk kurtuluş savaşı olarak isimlendirilen savaş ise mevcut olan Osmanlı ordusuna bağlı kolorduların öncülüğünde oluşturulan yeni bir ordu tarafından yapılmış bir savaştır.
Sivil halkın oluşturduğu gruplar çeşitli yöntemlerle ya dağıtılmış, ya da yeni kurulan orduya katılmaları sağlanmıştır.
Dolayısıyla askerler arasında yapılan bir savaşı kurtuluş savaşı olarak tanımlamak doğru değildir.

Sırf dini anlamda tarikatlarların, cemaatlerin görüşüne ters düştü diye Mustafa Kemal Atatürk'ü karalamak ne saçma bir şey.

Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlıyı yıkmadı, yıkılan Osmanlı Devleti'nin yerine Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdu.

Tıpkı, Osmanlı Devleti'nin dağılan Anadolu Selçuklu Devleti'nin yerine büyümesi gibi.

Kurtuluş Savaşında sadece Atatürk savaşmadı, başarı onun değil Ordu'nun denmeye çalışılsa da, Haçlı ittifakını Siffin Savasında Selahattin Eyyubi dağıtmadı, İstanbul'u Fatih Sultan Mehmet fethetmedi, İzmir'i Emir Timur almadı o zaman. Nasıl ki Ordu'nun başında bu kahramanlar varsa Kurtuluş Savaşında da Atatürk vardır.

Efendim, Atatürk Misakı Milliden taviz verdi, haindir, Musul, Kerkük, Batum, Halep bizde kalmadı sebebi Atatürk demek için önce Misakı Milliyi kim dünyaya deklare etti onu unutmayalım. Atatürk!!!

İstanbul'u 1916'da İngiliz, Fransız askerleri zapt etmiş iken halen Atatürk hain demek ne saçma, ulan Atatürk mü teslim etti Hilafetin merkezini gavura, Atatürk 'geldikleri gibi giderler' dedi.

Ve gittiler de. Malum sözde dindar kesim ise gavurun İstanbul'dan çekip gitmesini halen kabullenemeyip Atatürk gavurla anlaştı İslam yok edecek diyerek Atatürk'ün başarısını din kisvesi altında küçümsenmeye devam ededursun.

Yunan (gerçekte İngiliz ve Fransız her türlü desteği) ile Ege de, Güney Marmara yılmadık şehir bırakmasın. Efendim Yunan Anadolu'yu işgal etmedi, Ege'de savaşlar olmadı demek için Sakarya önlerinden geri çekilirken düşmanının yok ettiği şehirlere baksınlar.

Güneyde Fransızlar geri çekilirken Maraş'ı Antep'i yakıp yıktığını hatırlasın.

Doğu'da Rusya'da Bolşevik ihtilali olmasa soluğu Adana, Mersin'de alacak Rus ordusunu unutmasın. Erzincan'a kadar Rus işgali altında olduğunu, Ermeni çetelerinin katliamlarını unutmasın.

Ha Atatürk Ruslar ile Kurtuluş Savaşında savaşmadı, Ruslar kendisi çekildi diyerek Atatürk'ü küçümseyenler, savaşmadan Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz' kurtarmanın daha büyük başarı olduğunu niye kabul etmiyor. Ha, bu bölgede de Ermeniler ile de savastığımızı unutmasın. Bizden daha teknik silahlara sahip olduğunu da unutmayalım.

Atatürk'ün Bolşevik ihtilalinde Müslümanlar ve Komünistler bir olmalıdır diyerek, Rusların desteğini aldı. Doğu'yu savaşmadan aldı. (Bunu da inkar edenler İkinci Dünya Savaşında Stalin'in Kars/ Ardahan'ı Türkiye'den talep etmesine baksın) Onlardan silah ve para aldı. Asıl bu başarıdır, stratejidir. (Daha sonra Atatürk, Komünizm Türk'ün en büyük düşmanıdır, görüldüğü yerde edilmelidir sözünü de unutmasın)

Türk tarihinde Kurtuluş Savaşı olmamıştır diyen bir albay kimdir???? Cumhuriyetten günümüzü dek albay ve üstü rütbede en az 50 Bin subay çıkmıştır. Elbi binde bir olan subay kim? Tüm Albay ve üstünün savaşı kabul ettiğine inanmayıp , bir albaya inananlar hangi kafayı yaşıyor....İnanmayanlar Ege'de Güney Marmara da, Kahramanmaraş'ta Antep'te, Urfa'da, savaş acılarını gitsin yöre halkından dinlesin. Doğu'da Karadeniz'de gitsin Rusların, Ermenilerin ne yaptığını dinlesin.

Belge lazımsa gitsin MSB'ye , Türk Tarih Kurumuna gitsinler, bunlara da inanmayanlar Ermeni, Rus, Yunan arşivlerine baksınlar.....

Yunan işgalinde yakılan yerler ile ilgili onlarca arşiv var. Ben bir kaç tanesini atayım..

Yakılan yerler, köyler daha hariç
20241019_160150.png


Sadece Kurtuluş Savaşında yıkımın tablosu
20241020_195055.jpg


Düşman geri çekilirken yaktığı İzmir
20241020_195016.jpg
20241020_195015.jpg


Turgutlu, Manisa
20241020_204758.jpg


Manisa
20241020_205218.jpg

Aydın
20241020_205400.jpg


Uşak
20241020_205547.jpg


Afyon
20241020_210218.jpg


Bilecik
20241020_210332.jpg


Anadolu'nun işgal altında olduğuna ve kuruluş savaşı olduğuna dair binlerce belge var. Atatürk'e düşmanlık yapana kadar Allah bu musibetleri niye başımıza verdi diye halen düşünmemeye devam.
 
Son düzenleme:
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Şu çılgın Türkler kitabından bazı cümleler :

Halit Bey bu konuyla ilgilenmedi bile. Daha önemli bir işi vardı.
Birliklerinin arkasında bulunan büyük bir kaya parçasının önüne oturdu, iki tabancasını çıkarıp kucağına koydu, savaşı izlemeye koyuldu. Komutanlar ve eski subaylar bunun anlamını iyi biliyorlardı: Geri çekilmeye yeltenenin beynini dağıtacaktı.
...

Karşılarına yine Halit Bey çıktı. Bir yandan kaçak gruplarının önündekileri vuruyor, bir yandan da ateş etmesi için orada bulunan 16. Alay Komutanı Binbaşı Rahmi Apak'a bağırıyordu.
Ateş etmezse onu da vurabilirdi. Rahmi Apak da tabancasını çekip ateş etmeye başladı.
Ama o kaçakların ayaklarına doğru, yere ateş ediyordu.

Romandaki Halit bey gerçekte yaşamış mıdır, yaşadıysa böyle bir şey yapmış mıdır bilemiyorum.
Bildiğim tek şey "Allah (c.c.) rızasını kazanmak" dışında insan öldürmenin CİNAYET olduğudur.
Ölmemek için öldürmek, öldürmeye zorlamak için öldürmek CİNAYETten başka bir şey değildir.

İnşallah Kurtuluş savaşında bu tür cinayetler işlenmemiştir.

Şu çılgın Türkler kitabından başka cümleler :

BİR JANDARMA ERİ Konya hükümet konağının geniş bir odasının kapısına 'İstiklal Mahkemesi' tabelasını yerleştirirken, bir başka jandarma eri de odanın baş duvarına 'İstiklal Mahkemesi mücahedesinde (savaşında) yalnız Allah'tan korkar' yazısını astı.
Konya İstiklal Mahkemesi üyeleri Konya'ya gelmişlerdi. Öğleden sonra çalışmaya başlayacaklardı.
Mahkemenin üyeleri TBMM'ce milletvekilleri arasından seçilmekteydi.
Bir jandarma mangası ile yola çıkıyor, bölgesindeki illerin hangisinde gerekiyorsa orada mahkemeyi kuruyor, sanıkları hızla yargılıyor ve karar veriyorlardı.
Kararları kesindi.
Bir ihtilal mahkemesiydi.
Halk iki yüzyıldır Osmanlı yönetiminin kararsızlığından, vurdumduymazlığından, ilgisizliğinden, yavaşlığından o kadar çekmişti ki bu olağanüstü mahkemeleri memnunlukla karşıladı.
Hızlı, kararlı ve cesurdu; yerel sorunlarla ilgileniyor, gaddar yöneticileri hizaya getiriyor, etki altında kalmıyor, suçlu kim olursa olsun duraksamadan cezasını veriyordu.
...
Bu safta olanların düşüncelerini paylaşanlar, uzun yıllar sonra da bu ihtilal mahkemelerinin aleyhinde konuşacak, haklı çıkabilmek hırsıyla yalan söylemekten çekinmeyeceklerdi.

Yukarıdaki cümleleri okuduğum zaman Ziya Paşa'nın şu meşhur cümlesi aklıma geldi:

- Kadı ola davacı ve muhzır (mübaşir) dahi şahit Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?

1) 'İstiklal Mahkemesi mücahedesinde (savaşında) yalnız Allah'tan korkar' yazısı gerçekten asılmış mıdır acaba?
Allah (c.c.)'dan korkanlar onun emirlerine itaat eder.
İstiklal mahkemeleri ile Allah (c.c.) emirleri arasında uzaktan yakından bir alaka olabilir mi?

2) İstiklal mahkemelerinin üyelerinden kaç tanesi hukukçuydu?

3) İstiklal mahkemeleri hangi kanunlara göre karar vermişlerdi?

4) İstiklal mahkemelerinde hukukçular tarafından savunma yapılmış mıdır?

5) İstiklal mahkemeleri hangi DELİLLERE göre karar vermişlerdir?

Klasik mazeret: Olağanüstü durumlar, olağanüstü uygulamaları beraberinde getirir.
Minareyi çaldıktan sonra kılıf bulmak zor olmasa gerek.
 
Klasik mazeret: Olağanüstü durumlar, olağanüstü uygulamaları beraberinde getirir.
Minareyi çaldıktan sonra kılıf bulmak zor olmasa gerek.
Birileri sana hesap vermek zorunda mı? Sanki ortada bir sorun varmış da senin gibilere açıklama yapılmak zorundaymış gibi davranıyorsunuz. İstiklal mahkemelerinin ellerine sağ olsun. O zamanlarda olsak büyük ihtimal asker kaçağı ya da saltanat yanlısı bir tip olarak istiklal mahkemelerinde yargılanacağın için milli mücadeleye ve cumhuriyet değerlerine hakaret ediyorsun.
 
  • Beğen
Tepkiler: Arda84 ve Emir
Allah (c.c.) rahmeti, selamı ve bereketi üzerimize olsun.

Sırf dini anlamda tarikatlarların, cemaatlerin görüşüne ters düştü diye Mustafa Kemal Atatürk'ü karalamak ne saçma bir şey.
Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlıyı yıkmadı, yıkılan Osmanlı Devleti'nin yerine Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdu.

Beğendiğim sözlerden biri şu şekildedir : “Küçük insanlar KİŞİLERİ, ortalama insanlar OLAYLARI, büyük insanlar ise FİKİRLERİ konuşur”.

Atatürk dahil, KİŞİLER hakkında konuşmam / yazmam.
Mustafa Kemal Atatürk için, haindi / Osmanlı devletini yıktı gibi İTHAMlarda bulunan KİŞİLERİ ciddiye almam.
Sayın Turgut Özakman'ın yaptığı gibi tarihi belgelere dayalı bilgiler paylaşıyorum.

Türk tarihinde Kurtuluş Savaşı olmamıştır diyen bir albay kimdir????
Cumhuriyetten günümüzü dek albay ve üstü rütbede en az 50 Bin subay çıkmıştır.
Elbi binde bir olan subay kim? Tüm Albay ve üstünün savaşı kabul ettiğine inanmayıp , bir albaya inananlar hangi kafayı yaşıyor....
İnanmayanlar Ege'de Güney Marmara da, Kahramanmaraş'ta Antep'te, Urfa'da, savaş acılarını gitsin yöre halkından dinlesin. Doğu'da Karadeniz'de gitsin Rusların, Ermenilerin ne yaptığını dinlesin.

Manipülasyon başkalarının duygu, düşünce ve davranışlarını çeşitli yöntemlerle ona hissettirmeden değiştirmeye çalışmaktır.
Albay'ın kim olduğuna değil, ifade ettiği FİKRE / DÜŞÜNCEYE odaklanmıyorsanız, amacınızın KİŞİLERİ MANİPÜLE etmek olduğu anlaşılır.

Bahsettiğiniz 50 bin subaya, yöre halkına da sorabilirsiniz,
"Sivil halkın oluşturduğu gruplar çeşitli yöntemlerle ya dağıtılmış, ya da yeni kurulan orduya katılmaları sağlanmıştır."
ifadesinde GERÇEĞE AYKIRI herhangi bir husus var mıdır?

Anadolu'nun işgal altında olduğuna ve kuruluş savaşı olduğuna dair binlerce belge var.
Anadolu'nun işgal altında olduğu ve BİR SAVAŞ olduğuna dair binlerce belge olduğu doğrudur.
İfade edilen FİKİR, savaşın KURTULUŞ savaşı olarak isimlendirilmesinedir.

İlginize teşekkür ederim.
 
Beğendiğim sözlerden biri şu şekildedir : “Küçük insanlar KİŞİLERİ, ortalama insanlar OLAYLARI, büyük insanlar ise FİKİRLERİ konuşur”.
Her mesajınızda fikirden çok şahıslar geçiyor. Ayrıca fikriniz nedir? 21.yy'a uygun fikirler savunmadığınız ortada. Nedense malum fesli biri vardı onun ağzıyla konuşuyorsunuz.Modası taa Orta Çağ'da kalmış değerleri benimsediğiniz için Atatürk ve devrimleriyle hep bir sorununuz oluyor Onun için de aklınız sıra bir şeyler ortaya çıkardığınızı sanıyorsunuz.


Atatürk dahil, KİŞİLER hakkında konuşmam / yazmam.
Mustafa Kemal Atatürk için, haindi / Osmanlı devletini yıktı gibi İTHAMlarda bulunan KİŞİLERİ ciddiye almam.
Koca bir yalan zira mesajlarınızda ya doğrudan ya da dolaylı olarak Atatürk karşıtlığı eksik olmuyor. Diğer bir nokta ise Atatürk Osmanlı Devletini yıkmış olsaydı bile bu onu hain değil, kahraman yapardı. Sözün özü şunu anlayın; kahramanlık ya da hainlik Osmanlı Devleti'nin yıkılıp yıkılmaması ile ilgili değil, Türk milletinin varlığını devam ettirmesine katkı sağlamakla oluyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulması da bunun tek yoluydu. Bu yoldan memnun değilseniz Orta Çağ'a dönüp bilmem hangi ailenin reayası olabilirsiniz.


Albay'ın kim olduğuna değil, ifade ettiği FİKRE / DÜŞÜNCEYE odaklanmıyorsanız, amacınızın KİŞİLERİ MANİPÜLE etmek olduğu anlaşılı
Hani tarihi belgeye dayalı konuşuyordunuz? Tarihi belge olsa kimin ne olduğu belli olur. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir Albay varmış tadında şeyler ancak masallarda olur. Ben de kafamdan bir rütbe uydurup bak yüzbaşı böyle demiş derim bunun hiçbir tarihi geçerliliği yoktur.


Bahsettiğiniz 50 bin subaya, yöre halkına da sorabilirsiniz,
"Sivil halkın oluşturduğu gruplar çeşitli yöntemlerle ya dağıtılmış, ya da yeni kurulan orduya katılmaları sağlanmıştır."
ifadesinde GERÇEĞE AYKIRI herhangi bir husus var mıdır?
Ben şuan subayım ve yöre halkıyım ne istiyorsan bana sor. Neyse buradaki duruma gelince. Siz burada neye karşı oluyorsunuz? Düzensiz birliklerin dağıtılıp düzenli ordu kurulmasının nesi kötü? Bu sizdeki de nasıl bir art niyettir? Son derece haklı ve doğru bir hareketi bile saptırmaya çalışıyorsunuz.
Anadolu'nun işgal altında olduğu ve BİR SAVAŞ olduğuna dair binlerce belge olduğu doğrudur.
İfade edilen FİKİR, savaşın KURTULUŞ savaşı olarak isimlendirilmesinedir.
Her tarafı işgal edilmiş bir coğrafyada verilen savaşın adı Kurtuluş değil de ne olacaktı? Siz şunları yazarken ne içiyorsunuz Allah aşkına. Saçma sapan bahaneler gösterip savaşın adını manipüle etme çabanız nereden geliyor?
 
  • Beğen
Tepkiler: Tam35

Konu görüntüleyen kullanıcılar

Benzer konular