İzmir - Konak

KONAK

KONAK İLÇESİ’NİN ANTİK ÇAĞ HAZİNELERİ

Homeros ve Meles Çayı

Büyük İskender’in Kadifekalesi

Roma Agorası

İZMİR’İN BÜYÜK HEMŞERİSİ HOMEROS

İlyada ve Odysseia isimli efsanevi edebi ürünleri günümüze kadar ulaşmış olan, tarihin ilk ve en büyük şairi Homeros, İzmir’de doğmuştu.

Homeros, destanlarını bir Anadolu lehçesi olan İyonca-Aiolca karışımı bir üslupla söylemiştir.

Homeros’un en ünlü lakabı ‘Melesigenes’, yani “Meles Çayı’nın çocuğu”dur.

Homeros’un Lir Çaldığı Meles Çayı

Aristotales, Homeros’un doğumunu şöyle anlatır: “Anadolu’ya İyon göçleri sırasında, İos Adası’nın bir kızı olan Kriteis, bir ilah tarafından hamile kalır. Bu kadın Egina’ya kaçsa da korsanlar, kadını İzmir’de Lidya Kralı Maion’a sunarlar. Kral, kadına âşık olur ve onunla evlenir. Bir süre sonra Kriteis, Meles Çayı kenarında Homeros’u doğurur ve ölür. Maion, bu kendisinden olmayan çocuğu büyütür ve ona doğduğu yeri vurgulayan ”Melessigenes (Meles’in Çocuğu)” ismini verir. Antikçağın çeşitli yazarları Homeros’un yaşantısı hakkında farklı sözler söylemelerine karşın fikir birliğine sahip oldukları iki önemli konu vardır: Kör olan Homeros, İzmir doğumludur ve bu şair Meles Çayı’nın kıyısında şiirlerini söylemiş, çayın denize kavuşmak için kıvrıla fışkıra ilerlediği yörelerde lir çalarak destanlar şakımıştır. Eski yazarlar, sözü geçen Meles Çayı’nın günümüzdeki Halkapınar Çayı olduğu konusunda fikir birliğine varmışlardır. Ancak, modern çağın yazarları, tarihçileri ve arkeologları, Meles Çayı’nın Kemer Çayı olduğu konusunda bir fikre sahiptirler. Yaşamını İzmir’de geçiren, Roma döneminin ünlü söylevcisi Aristides, Meles Çayı’nı şöyle anlatıyor: ”Deniz perilerine ismini veren Meles, kentin kapıları önünde kolunu uzatır. Kaynadığı yer, denize doğru suları akan bir hamamdır(Diyana Hamamları). Meles; mağaraların, evlerin ve ağaçlık korulukların arasından geçip gider. Meles çağıldamaz, onun dalgaları sessiz ve usulca denize kavuşur. Bazen, denizin dalgaları köpürünce, Meles’in dalgaları geri bile çekilir. Meles’in her tarafı balıkla doludur. Yaz, kış aynı seviyededir. Ne kurur ne de kükrer. Meles, serseri değildir; yatağını terk etmez. Çünkü İzmir’in aşığıdır. O’nun amacı, şehri öpe koklaya, yavaş yavaş sevişerek denize ulaşmaktır.’

Büyük İskender, Kadifekale’de

İskender, Anadolu’ya muazzam ordularıyla birlikte gelmişti. İzmir’in ikinci kez kurulması bu öykü içinde yer alır. Tıpkı İskender’in ismini taşıyan nice kentler gibi (İskenderiye, İskenderun) İzmir de bu dönemden sonra İskender’in mührünü taşımaya başlayacaktır. Efsanelere karışmış olan İzmir’in ikinci kuruluş öyküsü şöyledir: İsa’dan önce 334 yılında Sardeis’ten (Sart) İzmir’e gelen Büyük İskender, ‘Pagos Tepesi’ denilen Kadifekale’de, Nemesis Kutsal Alanı’nda (İzmirliler çifte Nemesis’i yani ikili su perisini kutsal sayarlardı) avlanırken, bir ara ulu bir çınarın (bazı kaynaklarda palmiye diye geçer) altında uykuya dalmış. Rüyasında gördüğü iki Nemesis, İskender’den yepyeni bir İzmir kentini uyuduğu tepenin eteklerinde kurmasını istemişler. Uykusundan uyanan İskender, Klaros’un (Ahmetbeyli) Apollon Kâhini’ne gördüğü rüyayı anlatarak fikrini sorar. Kâhin rüyayı tek bir cümlede yorumlar. İskender, generalleri Antigonos ve Lysimakhos’a yeni kenti kurmaları için emir verir. İnşaatlara Antigonos başlar, kenti bitiren ise, Lysimakhos olur. Nemesis adında Kadifekale’de bir tapınak yapılır.

ROMA DÖNEMİ

Romalılar, İzmir’e İ.Ö. ile İS 395 yılları arasında egemen olmuşlardı. Roma Dönemi başlı başına dev ve görkemli bir dönemdir. Sezar, Oktavyanus, Marcus Airelyus, Brütüs ve Hadrianus gibi Romalı İmparatorların veya Kraliçe Küçük Faustina’nın âşık oldukları doğunun efsane kızıdır İzmir. Romalı İmparatorlar, ünlü savaşçılar, generaller ve konsüller; dinlenmek ve doğunun gizemine savrulmak için Akdeniz’in en doğusundaki İzmir’e gelmişlerdir. Küçük Asya’da Tiber Tapınağı’nın yapılması için on bir kent arasında bir tercih yapılması gerekiyordu. Tüm o ünlü kentler içinde, bizzat Roma İmparatoru tarafından yapılan seçimde, önceliği ‘İzmir’ almıştır. İzmirliler bu dönemde ticaret, bilim ve eğitim alanlarında zamanın en ilerisiydi . Tapınaklar, okullar, kültür sarayları, hastaneler, geniş caddeler, büyük bir mimari sezgi ile düzenlenmiş semtler, jimnazyumlar, koşu alanları ve tiyatrolar ile İzmir; coğrafyacı Strabon’un dediği gibi, dünyadaki kentlerin en güzelleri arasındaydı. Bu yüzden İtalya’dan, Yunanistan’dan, Adalar’dan ve Asya’dan birçok öğrenci okumak için İzmir’e gelmiştir. Yontulan bir mermer kitabede, İzmir’e ‘Âlimler Ormanı’ dendiğine de rastlamaktayız.

İZMİR’İN HALA YAŞAYAN AGORASI

Eskiden Türk Mezarlığı olan Agora kalıntıları, yüzyıllardır yarı açıkta duran bazı mermer sütunların ilgi çekmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Agora’nın ortaya çıkarılmasında, İzmir Arkeoloji Müzesi’nin eski müdürü Selahattin Kantar’ın katkıları büyüktür. Türk Tarih Kurumu’nun yardımı ile 1932-1941 yıllarında bizzat kazıları yürüten Selahattin Kantar ve daha sonra Agora hakkında çeşitli yayınlar yapan Arkeolog Hakkı Gültekin, Roma Dönemi İzmir’ini aydınlatma açısından paha biçilemez bir hazine olan Agora’yı gözler önüne sermiştir.

İzmir, M.S. 178 yılında müthiş bir deprem sonucu yerle bir olmuştu. Kalıntıları bulunan Agora’nın 178 yılından sonra İmparator Marcus Aurelius’un yardımları ile yeniden inşa edilen Agora olduğu tespit edilmiştir. Çünkü imparatorun eski eşi Küçük Faustina bu tarihten sonra Anadolu’da vefat etmiştir. Agora’da Küçük Faustina’nın maskının üzerinde yer aldığı bir kemer bulunmuştur. Bu nazlı Kraliçe’nin büstü günümüzde de Agora’yı süslemektedir.

Ak Sakallı Tanrı Poseidon

İzmir Agorası kazılarında, Roma döneminde yapılmış 'Tanrı Poseidon’un kabartma şeklinde bir heykeli bulunmuştur.

Kentin deniz ticaretindeki önemini vurgulayan Poseidon Heykeli, Bazilika’nın batı ucunda yerin altında bulunmuştur. Burnu kırıktır. Bir kaya üzerinde sola dönmüş vaziyette oturan ve Krepis denilen ayakkabısını giymiş olan Poseidon’un belden aşağısı bir mantoyla sarılı, yukarı kısmı ise çıplaktır. Sağ elinde üç dişli bir asa, sol elinde Yunus Balığı vardır. Bilindiği gibi Poseidon, denizler tanrısıdır. Denizdeki tayfunların, dalgaların ve girdapların hâkimi olan Poseidon; iyi insanları taşıyan gemilerin koruyucusu, kötü donanmaların amansız düşmanıdır. Mitolojiye göre Baş tanrı Zeus ile devamlı didişen Poseidon Anadolulu olduğu için, Troya savaşlarında Yunanlılara karşı, Anadolu özgürlük savaşlarını tutmuştur. Yunanlı savaşçılar, tüm İlayda Destanı boyunca Poseidon’un müthiş öfkesinden şikâyet edip dururlar. Yine aynı sebepten, Yunanlı savaşçı Odysseuei denizyolu ile ülkesine dönerken kükremiş Poseidon’dan az çekmez.

İzmir Agora’sında Poseidon kabartmasının hemen yanı başında 'Güzel Örgülü Demeter’in de bir heykeli bulunmuştur. Kırık parçalardan oluşan bu mermer kabartmanın Roma Dönemi’nde Poseidon ile bitişik durduğu tahmin edilmektedir. Homeros’un destanlarında ‘Güzel Saçlı Kraliçe’ veya ‘Güzel Örgülü Demeter’ diye geçen Toprak ve Bereket Tanrıçası Demeter’in heykeli ayakta ve sağ ayağı üzerinde doğrulmuş olarak tasvir edilmiştir. Agora’daki Demeter, kemersiz, bir hiton üzerinde, baştan aşağı örtülü bir manto kuşanmıştır. Sağ eliyle uzun elbisesinin ucunu, sol eliyle aşağı sarkan elbisesini yukarı doğru çekmektedir.

Saçları buğdayla örtülü bir Bereket anası olarak, dünya sanatçılarının yüzyıllarca ilham kaynağı olan Demeter, İzmir Agorası’ndaki kabartması ile kentin kara üretimi ve ticareti açısından önemini vurgulamıştır. Agora’daki Poseidon’la yan yana yontulan Demeter, İzmir’in Roma Dönemi’nde Asya’nın en işlek kenti olduğunu belirtmektedir.

Kaynak:

1 Beğeni

Kemeraltında yer alan Başdurak Camii

4 Beğeni

1 Beğeni

2010’lu yıllarda çektiğim fotoğraflar

4 Beğeni

4 Beğeni

5 Beğeni

3 Beğeni