İstanbul’da yaşamak bir ulaşım romanı gibidir:
Her gün yeni bir bölüm, her durakta başka bir karakter…
Metrobüste sabahın 7’sinde göz göze geldiğiniz insanla akşam 7’de aynı yerde buluşmak,
Marmaray’ın tünelinde “göz gözü görmezken” yaşanan içsel krizler,
🛳 Kadıköy vapurunda kahveyle yalnızlığa dalmak,
500T’ye binip ömründen yıllar vermek...
İstanbul’da ulaşım sadece A noktasından B’ye gitmek değil, bir “direniş biçimi”.
En saçma durakta indiğiniz an hangisiydi?
Kalabalıkta tanımadığınız biriyle aynı podcasti dinlediğinizi fark ettiğiniz oldu mu?
Ya da yıllar sonra bir otobüsün camından geçip giden bir semtte geçmişinizle yüzleştiniz mi?
“İstanbul’da bazen varmak değil, yolda kalmak daha öğreticidir.”
Anlatın, iç dökün, gülelim ya da hep beraber içlenelim. Belki aynı trende yan yana durmuşuzdur da fark etmemişizdir.
Her gün yeni bir bölüm, her durakta başka bir karakter…


🛳 Kadıköy vapurunda kahveyle yalnızlığa dalmak,

İstanbul’da ulaşım sadece A noktasından B’ye gitmek değil, bir “direniş biçimi”.
En saçma durakta indiğiniz an hangisiydi?
Kalabalıkta tanımadığınız biriyle aynı podcasti dinlediğinizi fark ettiğiniz oldu mu?
Ya da yıllar sonra bir otobüsün camından geçip giden bir semtte geçmişinizle yüzleştiniz mi?
“İstanbul’da bazen varmak değil, yolda kalmak daha öğreticidir.”
Anlatın, iç dökün, gülelim ya da hep beraber içlenelim. Belki aynı trende yan yana durmuşuzdur da fark etmemişizdir.