Son yıllarda özellikle sosyal medyanın da etkisiyle, marka düşkünlüğü adeta yeni bir “statü göstergesi” haline geldi. İnsanlar artık gerçekten kaliteli olduğu için değil, “üstünde adı yazıyor” diye ürünlere binlerce lira ödüyor. Peki bu bir tercih mi, yoksa modern çağın bize dayattığı gizli bir zorunluluk mu?
Bir tişört düşünün; biri 200 TL, diğeri 5.000 TL. İkisinin de hammaddesi pamuk, üretim yeri benzer. Fakat birinin üstünde dev harflerle ünlü bir marka logosu var diye toplumun algısında “değerli” sayılıyor. Marka bağımlılığı yüzünden insanlar borca giriyor, taksitle ayakkabı alıyor, sırf sosyal çevresine "geri kalmadığını" göstermek için sahte bir imaj yaratıyor.
Asıl sorgulanması gereken şu:
Kaliteyi logoyla mı ölçüyoruz, yoksa marka ismi sayesinde kendimizi kısa süreliğine daha değerli mi hissediyoruz?
Marka takıntısı, bireysel özgünlüğü yok ederken herkesi aynı kalıba sokuyor. Moda artık bireysellikten çok, markalı bir aidiyet çabası haline geldi. “Bende de var” demek için alınan çantalar, saatler, ayakkabılar... Ve çoğu zaman içerik değil, etiket konuşuyor.
Sizce marka düşkünlüğü kişisel tercih midir, yoksa toplumun onayını alma çabası mı? Gerçek kalite mi arıyoruz, yoksa sadece onaylanma arzusu mu yaşıyoruz?
Bir tişört düşünün; biri 200 TL, diğeri 5.000 TL. İkisinin de hammaddesi pamuk, üretim yeri benzer. Fakat birinin üstünde dev harflerle ünlü bir marka logosu var diye toplumun algısında “değerli” sayılıyor. Marka bağımlılığı yüzünden insanlar borca giriyor, taksitle ayakkabı alıyor, sırf sosyal çevresine "geri kalmadığını" göstermek için sahte bir imaj yaratıyor.
Asıl sorgulanması gereken şu:
Kaliteyi logoyla mı ölçüyoruz, yoksa marka ismi sayesinde kendimizi kısa süreliğine daha değerli mi hissediyoruz?
Marka takıntısı, bireysel özgünlüğü yok ederken herkesi aynı kalıba sokuyor. Moda artık bireysellikten çok, markalı bir aidiyet çabası haline geldi. “Bende de var” demek için alınan çantalar, saatler, ayakkabılar... Ve çoğu zaman içerik değil, etiket konuşuyor.
Sizce marka düşkünlüğü kişisel tercih midir, yoksa toplumun onayını alma çabası mı? Gerçek kalite mi arıyoruz, yoksa sadece onaylanma arzusu mu yaşıyoruz?